Duygularımız bizleri insanlaştıran, varoluşumuzu en güzel dil ve yöntemle buluşturan muazzam bir olgudur. İnsanın heyecanı, öfkesi, korkusu, tiksintisi, üzüntüsü, utanç ve şaşkınlık duygularının seviyesi azalmaya uğrarsa yaşamla olan ilişkisi de kırılmaya uğrar, hastalıklı bir ruh haline bürünür ve yaşamla kurmuş olduğu sağlıklı ilişki de zarar görür. Sağlıklı yaşam algısını arttıran ve azaltan duyguları bilmek ve o duyguları geliştirmek, anlamlı bir şekilde hayata sarılmanın yöntemini bulmamızı sağlayacaktır. Kapitalizmin doğa ve yaşama karşı vahşice tutumu, üretim ile birlikte duyguya karşı yabancılaşmayı bir yöntem olarak seçmesi ve bu yöntemin emek alanında kadınlara karşı ötekileştirici şekilde mobing olarak, ekoloji alanında da rantçı ve güvenlikçi politikalar şeklinde uygulanması gündelik yaşamda kendini hissettiren yöntemlerden bir kaçı olarak karşımıza çıkmaktadır. Gerçek duyguları bilmek ve o yolda ilerlemek insanın özneleşmesi ve doğayla kurduğu tarihsel ilişkinin sağlıklı şekilde yeniden gerçekleşmesi demektir. Özel savaş politikaları en çok duygular üzerinden geliştirilmektedir. İstanbul sözleşmesinden iktidar eliyle çekilmesi özgürleşen ve direnen kadınların değerlerine bir saldırı olduğu gibi toplumun geri kalan eril anlayışına da varlığını sürdürmesi ve eril iktidarın ihtiyaç duyduğu şekilde kendini yeniden var etmesinin önünü açmaktadır. Günümüzde kadın katliamlarındaki artışın temel nedeni bu olduğu gibi, bu konuda iktidarın cesaret verici şekilde yapmış olduğu hukuki düzenlemeler de kadın katillerine meşruiyet sağlamaktadır. Örneğin kadın katili resmi üniformalı uzman çavuş Musa Orhan’nın bütün kanıtlara rağmen ceza almamasını, nedense Pınar Gültekin davasında da olduğu gibi cezasızlık politikasını uygulamak için her şey gün gibi ortadayken duruşmanın ileri tarihlere ertelenmesini, çeşitli indirimlerin yapılması, yine iş yerinde kadınlara karşı mobing uygulamalarının artarak devam etmesini bu pratiklerden bağımsız düşünmediğimiz gibi bu politikaları uygulayan yöneticilerden ve iktidarın değirmenine su taşıyan kişilerden de er yada geç hukuk içerisinde hesap sorulacağının bilinmesi gerekir.
Yine bir önceki dönemin SES eş genel başkanı olan Gönül ERDEN hakkında 21 eylül tarihinde sendikal faaliyetleri gerekçe gösterilerek hukuksuz bir şekilde tutuklandı. Arkadaşımızın yalnız olmadığını belirtir, sendikal hak ve özgürlükler ile demokrasi mücadelemizi yürütmekten bir adım geri durmayacağımızı beyan ederiz.
Ekolojik dengenin bozulması, doğal yaşamın insan eliyle kırımdan geçirilmesini bir sonucudur. Doğaya nesne olarak yaklaşan ve o şekilde davranan sistem, toplumu da bu temelde hareket etmeye zorlamaktadır. Doğa ve toplumu birbirinden ayırmak insanlığın ve yaşamın tükenmişliğinin ifadesidir. İkizdere’den Dersim’e doğası için direnen kadınların terörist ilan edilmesi de doğanın kendi refleksiyle birlikte büyüyen kadınların direnişi karşısında iktidarın geliştirdiği politikalardan ve anlayışından bağımsız olmadığını düşünüyoruz.
Tarım orkam- senli kadınlar olarak yaşamda ve emek ürettiğimiz her yerde kadın hakları için mobbinge, şiddete, tacize, tecavüze ve savaşa karşı mücadelemizi büyütürken ekosistemin tahrip edilmesine karşı da heyecanı ve öfkeyi örgütleyerek hayata sarılmanın en güzelini bulma çabamızı arttıracağımızın sözünü veriyor; kazanımlarımızdan, haklarımızdan vazgeçmeyeceğimizi bir kere daha vurguluyoruz. 01.10.2021
Yaşasın KESK
Yaşasın Tarım Orkam-Sen
Yaşasın örgütlü mücadelemiz
Yaşasın kadın dayanışması
Jin jiyan azadi