image

6 ŞUBAT DEPREMİNDEN SONRA

EKOLOJİK KIRIM VE TARIMDA YAŞANAN SORUNLAR

 

Giriş

6 Şubat 2023 tarihinde Türkiye, son yüzyılın en yıkıcı doğal afetlerinden birini yaşadı. Kahramanmaraş'ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde meydana gelen 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremler, 11 ili etkileyerek binlerce insanın hayatını kaybetmesine, yüz binlerce binanın yıkılmasına ve geniş bir coğrafyada büyük bir yıkıma neden oldu. Bu afet, sadece insan hayatını ve fiziksel altyapıyı değil, aynı zamanda bölgenin ekolojik dengesini, tarımsal üretimini ve sosyo-ekonomik yapısını da derinden sarstı. Depremin ardından ortaya çıkan enkaz yönetimi, çevresel kirlilik, asbest tehlikesi ve tarım alanlarına verilen zarar gibi sorunlar, afetin etkilerinin uzun vadeli olacağını gösteriyor.

Bu rapor, depremin yarattığı yıkımın boyutlarını, ekolojik tahribatı, tarım sektörü üzerindeki etkilerini ve bölgede yaşanan göç hareketlerini detaylı bir şekilde ele alarak, afet sonrası süreçte alınması gereken önlemleri ve yapılması gerekenleri tartışmaktadır. Aynı zamanda, deprem bölgesinin tarımsal potansiyeli, yaşanan kayıplar ve bu kayıpların ülke ekonomisine etkileri üzerine analizler sunmaktadır.

Deprem, sadece bir doğal afet değil, aynı zamanda insan eliyle büyütülen bir felaket olarak da karşımıza çıkmaktadır. Yıllardır süren yanlış kentleşme politikaları, imar affı, denetimsiz yapılaşma ve doğal afetlere karşı hazırlıksız olma durumu, bu felaketin boyutlarını daha da artırmıştır. Bu rapor, afetin yarattığı yıkımın ardından toplumsal dayanışma, ekolojik restorasyon ve sürdürülebilir kalkınma için atılması gereken adımları da tartışmaya açmaktadır.

Deprem bölgesinde yaşananlar, sadece bölge halkını değil, tüm ülkeyi ve hatta küresel ölçekte gıda güvenliği ve ekolojik dengeyi ilgilendiren bir sorun haline gelmiştir. Bu nedenle, afetin etkilerini hafifletmek ve gelecekte benzer felaketlerin önüne geçmek için bilimsel, ekolojik ve toplumsal temelli çözümler üretmek büyük önem taşımaktadır. Bu rapor, bu çözümlerin neler olabileceğine dair bir perspektif sunmayı amaçlamaktadır.

Depremlere İlişkin Genel Bilgiler ve Bölgenin Deprem Aktivitesi

6 Şubat 2023 tarihinde, Türkiye saatiyle 04:17 ve 13:24'te, merkez üssü Kahramanmaraş'ın Pazarcık ve Elbistan ilçeleri olan sırasıyla Mw: 7.7 ve Mw: 7.6 büyüklüğünde iki büyük deprem meydana gelmiştir. Bu depremler, yerin 8.6 km ve 7 km derinliklerinde gerçekleşmiş ve Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Gaziantep, Malatya, Kilis, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Şanlıurfa ve Elazığ gibi geniş bir coğrafyada ciddi can kaybı ve yıkıma neden olmuştur. 20 Şubat 2023'te Hatay'ın Yayladağı ilçesinde Mw: 6.4 büyüklüğünde bir artçı deprem daha yaşanmıştır.

               Bölgenin deprem aktivitesi incelendiğinde, 1900 yılından bu yana M ≥ 4.0 büyüklüğünde 224 deprem kaydedilmiştir. Doğu Anadolu Fayı (DAF), özellikle 19. yüzyılda sismik açıdan aktif bir dönem geçirmiş, ancak 20. yüzyılda daha sakin bir sürece girmiştir. Bununla birlikte, 2000'li yıllarda DAF üzerinde Mw: 6.0 ve üzeri büyüklükte hasar yapıcı depremler meydana gelmiştir.

 

Depremin Şiddeti ve Hasar Tahminleri

AFAD-RED Deprem Ön Hasar ve Kayıp Tahmin Programı, depremlerin hemen ardından bölgedeki hasar ve can kaybını tahmin etmek için kullanılmıştır. Pazarcık (Mw: 7.7) ve Elbistan (Mw: 7.6) depremlerinin maksimum şiddeti sırasıyla XI (Aşırı) ve X (Yoğun) olarak ölçülmüştür. Bu depremler, Türkiye genelinde IV (Orta) şiddetinde hissedilmiş, ancak özellikle Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman ve Gaziantep gibi illerde yıkıcı etkiler yaratmıştır.

Hasar tespit çalışmalarına göre, bölgede 58.039 yıkık/acil yıkılacak bina ve 205.534 ağır hasarlı bina tespit edilmiştir. AFAD-RED tahminleri, yıkık binalar için %61, ağır hasarlı binalar için ise %97 doğruluk oranına sahiptir. Ayrıca, kritik tesisler ve ulaşım hatlarının hizmet verebilme durumları da değerlendirilmiş, özellikle fay hatlarına yakın bölgelerdeki tesislerin hizmet verme olasılığının düşük olduğu tespit edilmiştir.

 

EKOLOJİK YIKIM!

 

Depremin ilk günlerinden itibaren, ekoloji örgütlerinin yıkımdan zarar gören tüm alanlarla dayanışmayı büyütmeye çalıştı. Doğal bir afet olan deprem, iktidar güçlerinin uzun yıllara dayanan rant ve yağma düzeni nedeniyle büyük bir yıkıma dönüştü. İmar affı başta olmak üzere, kentleşme biçimleri, depreme dirençli kentlerin hazırlanmamış olması gibi çok sayıda faktör bu yıkımın büyümesine neden oldu. Yıkımın ardından arama kurtarma faaliyetlerinin yetersizliği, sağ kurtulan yurttaşların günlerce kötü koşullarda yaşamaya mahkum edilmesi, temel ihtiyaçların karşılanması için gerekli hızlı adımların atılmaması depremi büyük bir travma haline getirdi.

 

Bina yıkımları, hafriyatlar

 

Deprem bölgelerinde hasarlı binaların yıkımlarının, var olan yönetmelikteki koşullara bile uymadan yapılmış olduğu görülmektedir. Yıkımlar esnasında tozumayı engellemek için ‘yıkımın su sıkılarak yapılması’ çoğu yerde bir yöntem olarak kullanılmamış, halk ve canlı sağlığı yok sayılmıştır. Molozların taşınması esnasında da gerekli tedbirler alınmamış, molozlar kamyonlara yüklenmelerinin ardından üstü açık biçimde taşınmıştır. Yıkım ve taşıma sonucu meydana gelen tozuma, bir sis bulutu gibi kent silüetinin ayrılmaz parçası olmuştur. Malatya’daki ekoloji aktivistleri ve yerelden halkın aktarımlarına göre; yeraltı sularında kirlilik artmış, asbestin ve enkaz tozlarının etkileriyle Beydağları bölgesinde gözle görünür boyutta hava kirliliği, sis çoğalmış ve bugüne kadar hiç görülmemiş kapalı hava durumlarıyla karşılaşılmıştır. 

Yıkımlar yapılırken enkaz alanında çalışan işçilerin, iş güvenliği ve işçi sağlığı yok sayılmıştır. Yıkım ve ayrıştırma çeşitli ihalelerle şirketlere verilmiş, ihaleyi alan şirketler de işi başka şirketlere taşere etmiştir. Halkın deneyimlerinden aktardıklarına göre; yıkımlar esnasında şirket çalışanları tarafından su borularına, çevreye zarar verilmiş, kimi zaman ağaçlar kesilmiş ve yıkım çalışmaları ticari-kâr odaklı bir anlayışla yürütülmüştür.

 

Enkaz döküm alanları: Yıkımın gerçekleştiği yerlerde kişi başına ortalama 12 ton inşaat yıkıntı artığı düşmektedir. Depremden etkilenen bölgelerde enkazlar, yalnızca inşaat molozlarından ibaret değildir. Günlük tüketim eşyaları olan mobilyalar, elektronik atıklar, tıbbi atıklar, evsel atıklar ve altyapıda bulunan atık sular enkazın bir parçasıdır. Başta kimyasallar, toksik içerikli bileşenler ve asbest gibi mineraller ve çeşitli kirleticiler, enkazın altında kalan diğer malzemelerle karışarak kontamine atık sınıfında değerlendirilmektedir. Atık yönetimi adına yürütülen enkaz kaldırma, taşıma ve depolama işleminde yapılan yanlışlar bölgede kısa vadede atık kaynaklı kirliliğe ve uzun vadede ise ekolojik yıkıma neden olacaktır. İçeriğindeki kirleticilerin ve diğer bileşenlerin belirsiz olduğu bu atıklar, ilk olarak depremden etkilenen halkın geçici olarak konakladığı yerleşim yerlerine en yakın yerlerde depolanmaya çalışılmıştır.

Hatay’da molozlar Asi Nehri’nin kenarlarına, tarım arazilerine ve geçici yaşam alanlarının yakınlarına dökülmüştür. Hatay’da Harbiye Şelalesi dolaylarına moloz dökme durumuna karşı halkın gösterdiği tepki karşısında bu durumun önüne geçilmiş, toplumsal örgütlülükle önüne geçilen bu doğa kırım az da olsa umudu artırmıştır. Hatay’dan aktarım yapan ekolojistlerin verileri moloz dökümü için önceden bir karar dahi alınmadan kimi zamanlarda molozun döküleceği yere şoförün karar verdiği absürt bir durumla karşı karşıya olduğumuzu ortaya koymaktadır. Mileyha Sulak Alanı moloz döküm alanı olarak seçilmiş, yerel halk ve ekolojistlerin tepki göstermesi sonucu moloz dökme işlemi sonlandırılmıştır. Kirletici ögelerden denizel alan da nasibini almış, deniz kenarları moloz döküm alanı olarak kullanılmıştır. Depremin ilk zamanlarında Deniz Stadyumu’na kurulan çadırkentteki yaşam hiçe sayılmış, hemen yanı moloz döküm alanı olarak seçilmiştir. Süreç içerisinde çadır kent alandan çıkarılmış ama moloz dökme ve ayrıştırma işlemleri devam etmektedir. Depremin birinci yılına gelindiğinde ise Hatay’da toplamda 38 döküm sahası yaratılmıştır. Ağır hasarlı binaların yıkımını büyük ölçüde bitmesi nedeniyle enkaz taşıma ve dökümleri önemli ölçüde azalmış olsa da orta hasarlı binaların güçlendirilmesinin gerçekleşmemesi durumunda, yine yıkımların devam etme ihtimali bulunmakta, moloz taşıma, döküm ve ayrıştırma işlemleri bir tehlike olarak deprem bölgesinde var olmaya devam etmektedir.

Narlıca ve Koçören’de zeytinliklerin bulunduğu vadi döküm alanı olarak seçilmiş, yasalarla korunan zeytin savunmasız bırakılmıştır. Taş ocaklarının ve şehir çöplüğünün bulunduğu Narlıca’da iki adet enkaz döküm alanı yaratılmıştır.  

Malatya’da 14 köyün sulak alanlarının, bağ bahçelerinin olduğu Mamurek’e adli enkazlar yığılmış, Malatya Şehir Mezarlığı’nın yanına, tarım arazilerine ve doğal alanlara dökülmüştür. Depremden sonraki ilk haftalarda suç mahallini yok etme telaşıyla Doğanşehir’de molozlar çöplerle birlikte yığılmıştır. 

Köylerin ve kayısı ağaçlarının yanına çöpler, beton binaların ve toprak evlerin molozları dökülmeye devam edilmektedir. İlçe merkezine 8 km uzaklıkta devasa bir çöp, asbest, kimyasal karışımı oluşmuş durumdadır.

Adıyaman’da depremin ardından molozlar Atatürk Barajını besleyen dere yataklarına dökülmüştür. STK'ların verdiği tepki sonrası molozlar farklı alanlara götürülmüş fakat bu alanlardaki ekolojik yıkım riski de hesaplanmamış, ekolojik yıkım boyutunda bir iyileşme sağlanmamıştır. Atık ve molozlar Göksu Barajının bulunduğu yere taşınmış, Karapınar Mezarlığı yanı döküm alanı olarak seçilmiştir. Kayıplarının mezar ziyaretine giden halkın orada da yıkılan evlerinin enkazı ile karşılaşması bir toplumu yasını yaşarken ağırlaşmış bir travmayla karşı karşıya bırakmaktır. Şehir merkezine 5 km uzaklıktaki 3 köyün ortasına; tarım arazilerini sulayan, Urfa’nın içme suyunu karşılayan Atatürk Barajı’na kavuşan Ziyaret Çayı’nın yanı döküm ve ayrıştırma yeri olarak seçilmiştir. Yine çimento fabrikasının etkisini yıllardan beri yaşayan Börgenek Köyü, bu sefer de moloz döküm alanının yıkıcı etkisiyle mücadele etmektedir.

Karaburçlu Köyü’nün hemen yanı olan Nurdağı,  hiçbir önlem alınmadan demir ayrıştırması da yapılan bir enkaz döküm alanına dönüştürülmüştür. Antep, İslahiye’de üniversite inşaatı için istimlak edilen köylünün arazisi enkaz alanına çevirilmiş, yakınında otlayan hayvanlar hayatlarını kaybetmiştir.

Maraş’ta molozların merkeze çok yakın alanlara döküldüğü hatta yanlışlıkla şahıs arazilerine döküldüğü aktarılmıştır.

Elbistan’da moloz döküm alanları; mera alanına, çöp dağlarının yanına yapılan döküm yolun iki kenarına yayılmış durumdadır. Ceyhan Nehrini besleyen havza zehirlenmeye devam ediyor.

Enkaz atıkları nerede bir zeytin bahçesi, bir portakal bahçesi, bir dere yatağı ve nerede bir sulak alan varsa yanına yamacına döküldü/dökülmektedir ve sonuç olarak; plastik, asbest, ağır metal ve diğer kirleticiler sonsuza kadar besin zincirine karışmaktadır.

 

Asbest: Dünya Sağlık Örgütü'ne göre "kesin olarak kanserojen" olarak sınıflandırılan asbest, mezotelyoma yani akciğer zarı kanseri dahil birçok hastalığa yol açabilmektedir.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı yetkililerince havada asbest olmadığı bilgisi verilerek yurttaşlara rahat olun çağrısı yapılmıştır. Asbest içeren katı maddelerle ilgili gerekli tedbirleri alma sorumluluğu ise yüklenici firmalara verilmiştir. Hatay Valiliği ise 15 Temmuz 2023’de kentte asbestin mevzuat standartlarının altında olduğunu iddia etmiş ancak açıklamada esas alınan sınır değerin, işçi sağlığı açısından koruyucu önlemlerin de uygulandığı çalışma mevzuatı için geçerli olduğunun anlaşılması uzun sürmemiştir. Bilim insanlarına göre, tek bir asbest lifi bile akciğer kanseri, akciğer zarı kanseri, kanser dışı ağır ve ilerleyici akciğer hastalığına (asbestosis) neden olabilmektedir.

Depremden zarar gören binaların yıkımı asbestli malzemenin sökümü yapılmadan gerçekleşirken, iş makineleri bu malzemelerin mikron boyutuna kadar kırılmasına yol açmaktadır. Asbest lifleri rüzgârın da yardımıyla çok büyük bir alana kontrolsüzce yayılabilmektedir. Bölgede yapılan gözlemler sırasında koruyucu maske kullanımının neredeyse hiç olmadığı, hemen herkesin toza doğrudan maruz kaldığı görülürken, yetkililer maske kullanımının önemine dair bilinçlendirici ya da teşvik edici çalışmalar yapmamıştır.

26 Temmuz 2023'te, TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Malatya Temsilcisi Bedir Özten, yayımladığı yazılı açıklamada yıkım çalışmaları esnasında Malatya'da asbest, ampullerdeki civa buharı, kurşun ve PCB maddelerinin kente "zehir saçtığını" dile getirmiştir. 2 ve 3 Eylül 2023 tarihlerinde Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi'nden uzman bir ekip, bölgeden örnekler toplayarak Türk Akreditasyon Kurumuna (TÜRKAK) kayıtlı bir laboratuvarda ilgili standartlara uygun olarak asbest analizi yaptırmıştır.

Sonuçlar, Hatay'da asbestin toprak yüzeyine, bitkilere ve yaşam alanlarına bulaştığını, rüzgar ve araçlar vasıtasıyla komşu kentlere ulaştığını göstermiştir. Laboratuvar sonuçlarına göre, alınan 45 numunenin 16'sında asbest tespit edilmiş, yaşam alanlarından, floradan, toprak yüzeyinden, araç yüzeyinde biriken tozlardan ve izolasyon malzemelerinden alınan numunelerde asbest çıkmıştır.

Türk Tabipleri Birliği ve Temiz Hava Hakkı Platformu Adıyaman, Kahramanmaraş ve Hatay'da asbest çalışmaları yapmıştır. Yapılan asbest analizleri sonucunda Adıyaman'da 30 örneğin ikisinde, Kahramanmaraş'ta 21 örneğin sekizinde, Elbistan'da ise 15 örneğin ikisinde farklı türlerde asbest tespit edilmiştir. Gaziantep Nurdağı'nda Durmuşlar Mahallesi, Hatay-Antakya ve Yayladağı'nın birçok mahalleleri Kahramanmaraş-Afşin Büyüktatlar Mahallesi, Osmaniye- Haruniye Kırklar köyü yakınlarında asbest bulunduğu tespit edilmiştir.

Ekoloji örgütleri ve yöre halkının asbest tehlikesine dikkat çekmek ve sağlıklı yaşam hakkı taleplerini dile getirmek için yaptığı eylemler sırasında kolluk kuvvetlerinin şiddetine maruz kaldılar. Yüklenici firmalara emanet edilen asbest önlemleri, enkaz kaldırma çalışmaları sonucu elde edilen hurda metal ve demirlere heba edildi. 

 

Çevre Etki Değerlendirme Süreçleri

 

Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) duyuru sayfasından elde ettiğimiz 2022-2023 arasındaki iki yıllık veriler sınıflandırma yapılarak tabloya dönüştürülmüştür. (Tablo raporun ek kısmında bulunmaktadır.) Bakanlığın resmi rakamlarına göre 7 Şubat 2023’den, 31 Aralık 2023 tarihine kadar depremden etkilenen 11 ilde (Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye, Şanlıurfa) toplam ÇED başvuru sayısı 705’dir. Başvuruların 547’si “ÇED Gerekli Değildir” kararıyla sonuçlanmıştır. ÇED süreci başlayan 705 projenin maden, hazır beton/çimento santrali, petrol arama, kum/çakıl ocakları, toplu konut, güneş enerjisi santrali (GES), rüzgar enerji santrali (RES), hidroelektrik santrali (HES) başlıkları ile ilgili olan 456 proje başvurusu değerlendirmeye alınmıştır.  

Depremin yıkıcı etkisinin ortaya çıktığı illerin başında olan Hatay’da, maden projelerinin 2022 yılına göre % 70 artması dikkat çekicidir. GES projelerinde önceki yıla göre artış Şanlıurfa’da % 89, Malatya’da %28’dir. Petrol arama projeleri de artış gösteren sektörler arasında yer almış, artış oranları Şanlıurfa’da % 150 ve Diyarbakır’da % 92 olarak gerçekleşmiştir. Kum/çakıl ocağı projesi için  ÇED başvuru oranları ise 2022 yılına göre % 450 oranında artış göstermiştir.

 

2023 yılı ÇED başvuruları incelendiğinde:

·       Maden başlığında; Hatay ve Adıyaman Merkez 14, İskenderun 11;

·       GES başlığında Şanlıurfa 59, Gaziantep 17;

·       Petrol arama başlığında ise Diyarbakır 23, Urfa 5 ÇED dosyası ile en fazla artış olan iller arasında dikkat çekmektedir.

·       Hazır beton/çimento santrallerinin ise Doğanşehir, Birecik, Eyyübiye, Osmaniye Polateli, Kilis merkez, Nizip, Bağlar, Bismil, Eğil, Türkoğlu’da, Arsuz, Erzin, İskenderun, Kırıkhan, Payas, Reyhanlı, Samandağ, Defne 1, Dulkadiroğlu’nda 2, Onikişubat’ta 3, Antakya’da 4, Şehitkamil’de 6 olmak üzere geniş bir yayılıma sahip olduğu görülmektedir. Hazır beton/çimento santrallerinin 12 adetinin Hatay sınırları içinde olması yine dikkat edilmesi gereken bir veridir.

·       Antakya 14 maden, 4 beton/çimento santrali;

·       Onikişubat 8 maden, 2 GES, 3 beton/çimento santrali;

·       Şehitkamil 4 maden, 1 RES, 17 GES, 6 beton/çimento santrali ÇED dosyası bulunan iller olarak deprem yıkıcılığına maruz kalmanın yanında, bu projeler nedeniyle ağır bir ekosistem yıkımı tehdidi altındadır.

 

Göç nedeniyle insansızlaşan alanlar, madenciler, GES ve HES’ler için fırsat yaratmış, işlerini kolaylaştırmış ve kolaylıkla verilen izinlerle petrol arama faaliyetleri artmıştır. 

Deprem sonrası onarıcı-koruyucu devlet politikalarından, bilimsellikten uzak, kar odaklı hasarlı bina yıkım, enkaz taşıma faaliyetleri ve moloz döküm alanı seçimleriyle doğalında gerçekleşen deprem bir afete dönüşmüştür. Ekosistemi böylesi yıkıma uğramış bir bölgede, çevre üzerinde tahrip riski yüksek projelerin karşımıza çıkması düşündürücüdür. Her ne kadar 2022 yılındaki proje sayılarına göre 2023 yılında azalma olmuşsa da (Hatay artış olan tek ildir) doğayı, insanı öncelemeyen iradenin devam ettiğini görmek endişe vericidir. 

Maraş’ın Elbistan, Yazıhan, Doğanşehir, Darende, Battalgazi ve Yeşilyurt, Doğanyurt, Kale ilçeleri onlarca taş, kum, çakıl, kireç ocağı, beton santrali, HES, RES ve barajlarla kuşatılmış durumda. Örneğin sadece Arguvan ve  Arapkir ilçelerindeki 26 adet RES varlığı, doğaya yüklenen yükün taşınamazlığı ile ilgili olarak ufuk açıcı verilerdir.

Elbistan’daki taş ocağının patlatma faaliyetleri ile dağı adım adım tükettiği gözle görülebilmektedir. Tozuma depremzedelerin daimi olarak maruz kaldığı bir halk sağlığı sorununa dönüşmüştür. Pek çok ilde kamu kurumlarına ait binalar hasar görmüş hatta okullar, eğitimin kesintiye uğratılması pahasına kamu binaları olarak kullanılmaktadır. Mevcut durum kamusal hizmetlerin aksamasında gerekçe olarak kullanılmaktadır. Ancak Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl/İlçe müdürlükleri 547 ÇED dosyasını “ÇED Gerekli Değildir” kararına bağlarken fiziki sorunları bahane etmemişler.

 

Göç: Yapılan görüşmelerde Malatya’da resmi olarak yaklaşık 200 bine yakın insanın göç ettiği fakat ikametgâhını almadan giden 300 bin insanla birlikte 500 bin insanın dışarıya göç ettiği düşünülmektedir. Kent dışı göç haricinde kırsala, köylere göç de yoğun olarak görülmektedir. Kiralık ev ya da konteyner bulabilen insanların geri dönebildiği fakat sağlık, eğitim imkânlarının olmayışının da geri dönüşlere izin vermediği aktarılmıştır.

Büyük depremin beklenen bir sonucu olarak büyük bir göç dalgası Adana’dan, İstanbul’a kadar, geniş bölgeye doğru gerçekleşti. Depremlerden sonraki ilk ay içerisinde en azından 3,5 milyon insanın deprem bölgesi dışına çıktığı tahmin ediliyor. Şu an için, yapılan birebir görüşmeler dışında, herhangi bir güvenilir veri mevcut olmasa da önümüzdeki süreçte illerin demografik yapısının değişmiş olacağına dair uzman görüşleri edinilmiştir. Afetlerden sonra yaşanan büyük ölçekli göçler, göç edilen yerlerde nüfus yoğunluğunda beklenmedik artışa ve altyapının zorlanmasına yol açabilir, sağlık sisteminin yetersiz kalma riskini artırabilir, yerel ekonominin ve sosyal yapıların dinamiklerinde hızlı değişimlere sebep olabilir, aileleri ve ailelerin sosyal destek ağlarına kalıcı zarar verebilir.

Maraş’tan da kent dışına yaklaşık 200 bin kişinin göç ettiği aktarımcılar tarafından tahmin edilmektedir.

Diyarbakır’da kentten kırsala doğru göç yaşanmış ve yine büyük şehirlere göç olmuştur. Aynı zamanda süreçte Diyarbakır diğer deprem bölgelerinden en fazla göç alan yerlerden biri haline gelmiştir.

Adıyaman’da aktarılanlar göçün boyutunun çok yüksek olduğu ancak giden kişilerin başka yerlere uyum sağlamakta zorlandığı ve dönmek istedikleri yönünde olmuştur. Adıyaman’da barınma sorunu, sağlık hizmetinin çok kötü şartlarda oluşu ve eğitimin işler halde olmayışı insanları geri dönmeye zorlayan başat nedenlerdendir ve göçü de artırmaktadır.

Antep’ten dışarıya sosyolojik yapıyı değiştirecek kadar anlamlı bir göçün gözlemlenmediği fakat Islahiye ve Nurdağı’dan buraya göçün yüksek olduğu kaydedilmiştir. Adıyaman ve Maraş taraflarından da Antep’e yoğun göçlerin yaşandığı görülmektedir.

Hatay’da göçün boyutlarının şehrin tamamen yıkıma uğraması gerçeği göz önüne alınarak çok ciddi olduğu görülmektedir. Kente geri dönmek isteyen insanlar için tek seçenek İskenderun olmuş fakat orada da yüksek kiralar halkın geri dönmesine izin vermemiştir. Eğitim öğretimdeki belirsizlik, üniversitenin açılması halinde onbinlerce öğrenci için oluşacak barınma sorunu gibi haller de göç edenlerin geri dönüş ihtimalini azaltmaktadır.

Hatay’dan Ankara’ya 205.405 kişinin göç ettiği belirtiliyor. Son veriler bu sayının 300 bine yaklaştığı yönünde. Antalya, 154 bin 86 kişiyle Ankara’yı takip ederken; 65 bin 86 kişi Mersin’e, 40 bin 442 kişi Kayseri’ye, 40 bin 300 kişi Muğla’ya göç etmiş durumda. Elazığ ise depremden etkilenen 11.il ilan edilmesine karşın 50 bin depremzedeyi ağırladığı raporlara konu olmuştu. Göç alan yerlerde ortaya çıkan çarpık yerleşim sonucu kentlerin yapısı bozulmakta, kamusal -sosyal hizmetlerdeki aksamalar, kentsel altyapı sorunları, genel yoksunlukların neden olduğu sosyo-kültürel çatışma riskini beraberinde getirmektedir. Peki, göç veren yer açısından durum farklı mı? Pek sayılmaz.  Depremden önceki zamanlarda da Hatay kendi özel durumuyla kitlesel göçler yaşayan bir kent durumundadır. Yaklaşık 500 bin Suriyeli göçmenin, farklı bölgelerden insanların göç hareketiyle en çok göç alan ve veren iller arasındaydı.

 

BOZUMA UĞRAMA DEVAM EDİYOR, NE YAPMALI? NASIL YAPMALI?

 

Aradan geçen zaman karşın egemen aklın pratiğinin değişmediği, aksine yıkıma uğrayan kentleri ve doğayı yeni rant alanları olarak tekrar projelendirip ekosistemin renkliliğini bozuma uğrattığı görülmektedir. Toplumsal alanda çok inançlı, çok kültürlü kentleri hedefine alarak zorunlu göç, insansızlaştırma politikalarıyla bu Kentleri kimliksizleştirmeye çalıştığı görebildiğimiz en net hakikattir. 

 

Peki, bizler şimdi bu hakikat karşısında ne yapacağız?

Demokratik, dayanışmacı, hak arama talebinden vazgeçmeyen toplumları oluşturmak artık yaşamsal bir zorunluluktur. Birlikte düşünme, karar alma, her canlının iradesinin yaşama etki etme halinin evden mahalleye, mahalleden ilçeye ve kente yansımasını birlikte deneyimleyeceğiz. 

Büyük depremlerin yaşandığı deprem bölgelerinde kimi kentlerin başka alanlara taşınma durumu konuşuluyor. Kentlerle ve tüm yaşam süreçleriyle ilgili orada yaşayanlarca, uzmanların görüşleri alınarak ve ekolojik, bilimsel demokratik ilkeler gözetilerek bir karara varılması gerekirken yine yaşam alanlarıyla ilgili kararlar halkın bilgisi dahi olmadan merkezi bir masada, doğal toplumsal gerçekler göz önünde bulundurulmadan alınıyor. Bu uygulamalara karşın bizler ekoloji örgütleri, hak savunucuları, emek ve meslek örgütleri ve bütünüyle o kentteki halk olarak bir araya gelip birlikte tartışmalı, alternatif üretmeli, hakikati yılmadan savunmalı ve pratiğe geçirmeliyiz. Yerel tohumdan yanaysak kooperatifleşmeli; demokratik, özgür toplum-doğa diyorsak bunun pratiğini oluşturmalı; ekolojik-demokratik bir yerel yönetim anlayışını belediyelerin önüne görev ve sorumluluk olarak koyabilmeliyiz.

Hem toplumsal alan hem de doğa tahribatının artması, kendi yaşam alanımızı kültürel ve toplumsal değerlerimizi daha fazla koruma, dayanışma, haklarını arayamayan diğer canlılar için de mücadele etmeyi zorunlu kılıyor.

Havamızı, suyumuzu, toprağımızı, kentlerimizi, köylerimizi, mahallerimizi ve tüm canlılar olarak birbimizi korumak zorundayız.Hatay’da bir yıldır dayanışma örgütleyen bir gencin dediği “nasıl ki bizim ilkemiz depremde suçu olmayan herkesle dayanışma ağlarını örmek üzere birlikte çalışmaksa onlarınkisi de para ve rant” gerçeğinden hareketle işlenen tüm suçlara karşı dayanışmak ve yeni toplumsallıkları yaratmak zorundayız. Doğanın bizlerden beklediği bu, bu aynı zamanda tüm canlılara da borcumuz…

 

Öneriler

Hiyerarşik, bürokratik ve etik anlayışı olmayan "işlevsiz" kurumlarıyla, devletin halkın ihtiyaçlarını karşılamadığı noktada yerelin ve kentin kendi örgütlülüğü ile etik bir kent yaşam örmenin mümkün olduğu belirtilen raporda öneriler şöyle:

·       Deprem sonrası başka illere göç etmek zorunda kalan insanların konut ve arsalarına kesinlikle el koyulmamalı, depremle yıkılan alanlar insansızlaştırılmamalı, yeniden kurulum sırasında özellikle farklı etnik yapı ve mezheplerden gruplar ile mülteciler ayrımcılığa maruz bırakılmamalıdır.

·       Kırsal alanlarda yaşayan köylüler geçici barınma gerekçesiyle bile olsa topraklarından koparılmamalı, doğayla organik bağları zedelenmemelidir. Köydeki yaşamın sürdürülebilirliği için köylerdeki hayvanlara yem teminine öncelik verilmelidir.

·       Depremin yaralarını sarmaya yönelik tüm politikalar, mevcut sosyal dokuyu korumaya ve yeniden kazanmaya yönelik olmalıdır.

·       Yeni imar alanları içinde tarım alanları, dere yatakları ve biyoçeşitlilik açısından önemli olan alanlar kesinlikle yer almamalıdır.

·       Hükümetin, depremi kendi yandaş sermayedarları için fırsata çevirmesine izin verilmemeli, sözde enerji ihtiyacıyla başta fosil yakıtlı olmak üzere yeni santraller kurulmamalı, mevcutlarda kapasite artırılmamalı, betona dayalı inşaatlar, yeni çimento ve demir-çelik tesislerinin tam kapasite devreye girmesinin gerekçesi olmamalıdır.

·       Kurulacak yeni yaşam alanı sadece evlerden ve ortak yaşam alanı oluşturacağı söylenilen park vb. yerlerden oluşamaz. Toplumsal yaşamın hayat bulacağı kolektif, dayanışmacı, üretken ve ekolojik yeni yaşam alanları oluşturulmalıdır.

·       Yerelde tüm kurulacak yeni yerleşim yerlerinin (kent ya da köy) ihtiyaçları tarihi, kültürü, halkların talepleri gözetilerek gerçekçi planlamalar doğrultusunda mikro bölgeleme çalışmalarıyla rant ve talan politikalarına kapalı olarak oluşturulmalıdır.

·       Yüzyıllar boyunca yaşayacağımız kentlerin aceleye getirilmeden, kimliksizleştirilmeden kurulması gerekmektedir.

·       Toplumsal hafıza, ileriye dönük yaşamın taşıyıcısıdır. Yaşadığımız deprem dahil öncesi ve sonrasındaki tüm toplumsal hafızanın yok edilmemesi gerekmektedir, bunun için tarihi ve kültürel yapılar korunmalı ve yaşam alanının tarihi yapısına uygun mimari anlayış benimsenmelidir.

·       Yeniden yapılanmada geleneksel meslekleri de kapsayan soyut kültürel miras korunmalıdır.

·       Meydanlar kentlerin hafızası ve ortak yaşam ve mücadele alanları olan meydanlar yapılmalı, bu meydanlar toplumlar arası kültürel çeşitliliği korumak, etkileşimi sağlamak ve demokratik işleyişi çoğaltmak için kullanılmalıdır.

·      
Doğa üzerindeki mülkiyetçilik nasıl rantı doğuruyorsa hayvan üzerinde de mülkiyetçi bakış bireyci kapitalist bakışı ortaya doğurmaktadır. Hayvanlarla birlikte yaşam, hayvanların bakımı ve beslenmesi toplumsal yaşamın yeniden düzenlenmesini gerektirmektedir. Bu yeniden düzenlenme tüm türlerin yaşam hakkı ve eşitliği gözetilerek inşa edilmelidir.

 

 

Tarım Üzerine Etkileri

Yeryüzünü sarsan doğa kaynaklı afetler içerisinde yer alan depremler, dünyanın genelinde olağandışı aktiviteler şeklinde meydana gelmekte; zamanına, kapsamına ve şiddetine göre etkileri değişiklik göstermektedir. Son yıllarda dünya genelinde sıklıkla yaşanan depremler altyapıların zarar görmesine, ekonomik kayıpların, can kayıplarının yaşanmasına sebep olmanın haricinde, birçok ülke için ekonomik kalkınmanın temel taşlarından birisi olan tarımsal faaliyetleri ve zirai varlığı da tehlikeye atmaktadır. Şiddetine bağlı olarak etki boyutu değişiklik gösteren depremler tarım arazilerinde çöküntüler, çatlaklar, heyelanlar, kaymalar gibi fiziki olumsuz sonuçları beraberinde getirmektedir. Felaketin şiddeti ne olursa olsun tarım arazilerinde kendini gösteren bu olumsuz etkiler; tarımsal sulama sistemlerini, çiftlikleri ve altyapıları ciddi şekilde etkileyerek üretimin gerçekleştirilmesini ve devamlılığını güçleştirmektedir.

Depremlerin söz konusu bazı olumsuz etkileri genel hatlarıyla şu başlıklar altında sıralanabilir:

 

Bitkisel ve Hayvansal Üretimde Yaşanan Aksaklıklar: Depremin beraberinde meydana gelen tahribat ile yaşanan kayıplar tarım alanlarında üretim yapmayı zorlaştırmaktadır. Bu kayıplar tarımsal üretim faaliyetlerinin zamanında gerçekleştirilememesi şeklinde olabileceği gibi hasat döneminde ürünlerin ve genel olarak depolanmış girdilerin kaybedilmesi şeklinde de tezahür edebilmektedir. Tarımsal üretim faaliyetlerinin zamanında gerçekleştirilememesi veya gecikmesi gibi sorunlarla birlikte ürün, depolanan girdi ve hayvan kayıpları da kaçınılmaz olmaktadır. Kayma ve çökmeler hasat süreçleri için önemli zorluklar çıkarmakta, kimi zaman hasat olanaklarını tamamen ortadan kaldırmaktadır. Tüm bunların sonucu olarak göz ardı edilemeyecek boyutlarda hasat kayıpları yaşanabilmektedir. Enkaz altında kalan veya kaybolan hayvanlarla beraber hayvansal üretimin sürekliliği için gerekli unsurlardan biri olan hayvan yemlerine ulaşım konusunda güçlükler ortaya çıkmakta; makine, alet ve ekipmanlar zarar görmektedir. Enerjiye gereksinim duyan bitkisel ve hayvansal üretim süreçleri, uzun süreli elektrik kesintileri ve yakıt yetersizliği nedeniyle işlemez hale gelebilmekte ve bu da bir başka açıdan kayıp yaratmaktadır. Tüm bunlarınbir sonucu olarak ekonomik kayıplar yaşanmaktadır.

 

Tarımsal Üretimde Yaşanan Gecikmeler ve Erişim Sorunları: Depremin yarattığı toprak çökmeleri, çatlaklar, heyelanlar, su kaynaklarındaki olumsuz değişim ve benzeri tüm etkiler tarım alanlarının kullanımını çoğunlukla sınırlarken kimi durumlarda tamamen engelleyebilmektedir. Bu etkiler aynı zamanda ekim dönemlerini, hasat zamanlarını ve genel üretim planlarını da ciddi şekilde etkilemektedir. Depremin neden olduğu altyapı hasarları sulama sistemlerini, depo alanlarını ve ulaşım ağlarını olumsuz etkileyerek tarımsal üretim süreçlerini aksatmakta ve tarımsal her türlü sürece erişimi güçleştirmektedir.

 

Ekonomik Açıdan Etkiler: Depremin tarım sektörü üzerindeki olumsuz etkilerine bağlı olarak tüm bitkisel ve hayvansal üretimde ve gıda tedarik zincirinin depolama, taşıma, işleme, ürün ticareti ve benzeri her aşamasında ortaya çıkan aksaklıklar, ürün miktarı ve kalitesindeki azalmaları da beraberinde getirmektedir. Bu gelişmeler arz talep dengesinin bozulmasına yol açarak gıda enflasyonunu körüklemekte ve buna bağlı olarak genel enflasyon üzerinde olumsuz etkilere neden olmaktadır. Bu bağlamda, lisanslı depoculuk faaliyetlerinin genişletilmesi ve depo ücretlerinde geçici sübvansiyon uygulanması, kurtarılan ürünlerin etkili bir şekilde korunmasında önemli rol oynayacaktır.

 

Sosyal Sorunlar: Depremde genellikle kırsal kesimde ve köylerde önemli sayıda can kayıpları yaşanmaktadır. Bu tip afetler, kırsal bölgelerde yaşayan ve sayısı zaten kısıtlı olan tarımla uğraşan nüfusta daha da belirgin bir azalmaya yol açmaktadır. Deprem sonrası tetiklenen göç hareketleri tarım işçileri ve yerleşik nüfus arasında bir belirsizlik ortamı yaratmakta, bu da tarımsal üretimin gecikmesine ve toplumun sosyoekonomik dengesinin sarsılmasına neden olmaktadır. Tarımsal faaliyetler daha fazla kesintiye uğramasıyla kırsal kesimdeki yerleşim yerlerinin zaten zor durumda olan ekonomik ve sosyal dokusu daha fazla zayıflamaktadır. Depremin beraberinde getirdiği bir diğer sosyal sorun ise gıda güvenliğidir. Verim düşüşü, ürün kayıpları ve olumsuz ekonomik koşullara bağlı olarak toplumda gıda güvenliği sorunu ortaya çıkmaktadır.

Depremlerin tarıma ve sosyal hayata yönelik etkilerinden korunabilmek, insan hayatını ve maddi kayıpları en aza indirebilmek için etkili önlemler alınmalı ve buna uygun tarım sistemleri geliştirilmelidir. Bunlar genel olarak; deprem riski taşıyan bölgelerde tarıma dayalı endüstri tesislerinin, sanayi imalathanelerinin, kırsal yerleşim alanlarının ve tarıma dayalı tesislerin fay hatları ve deprem eğilimli alanlardan uzak tutulması, alt ve üst yapıların güçlendirilmesi ve yıkımı önleyici mühendislik faaliyetlerinin öncelikli olması, tarımsal ürünlerin depolanması için depo kapasitesinin arttırılması ve lisanslı depoculuk faaliyetlerine gereken önemin verilmesi olarak sıralanabilir.

Deprem felaketine karşı etkili önlemler almak ve dayanıklı tarım sistemleri geliştirmek, hem tarımsal üretimi korumak hem de toplumun bu tür doğal afetlere karşı direncini artırmak açısından kritik bir öneme sahiptir.

Kaynakların etkin kullanımı doğrultusunda ekonomik, sosyal, çevresel ve uluslararası standartlara uygun örgütlü, rekabet gücü yüksek, sürdürülebilir bir yapının kurulması tarım arazilerinin restorasyonu ve geri kazanımı için oldukça önem arz etmektedir. Bu bağlamda, doğal afetler ve çevresel etkilerin neden olduğu tarım arazilerinin daralması sorununa karşı etkili bir çözüm, tarım arazilerinin korunması ve amacının dışında kullanımlarının sınırlandırılması yönündeki yasal düzenlemelerin devlet tarafından kontrol edilmesidir. Usulsüzlük tespit edilen durumlarda ise caydırıcı yaptırımlar uygulanmalıdır. Geri kazandırılan tarım arazilerinin yeniden kullanıma açılması öncesinde, alanların nasıl ve hangi amaçla kullanılacağı konusunda doğru bir analiz yapılmalı ve bu amaç doğrultusunda gerekli uygulamalara destek sağlanmalıdır. Ayrıca, arazi kullanımının fizibilite çalışmalarıyla planlanması, arazi üretkenliğinin, topraktaki organik karbon stoklarının ve arazi örtüsündeki değişikliklerin düzenli olarak takip edilmesi gerekmektedir. Hasar görmüş tarım arazilerinde verimliliği artırmak amacıyla, bitki besleme ve gübreleme takviyeleriyle toprak ve mahsülleri güçlendirme uygulamalarına öncelik verilmeli, bu kapsamda üreticilere uygun zamanda ve uygun miktarlarda gübre desteği sağlanmalıdır. Tarım arazileri, yerleşim ve sanayi bölgelerinden ayrıştırılarak koruma altına alınmalı ve afet risk değerlendirme planları hazırlanarak olası depremlere karşı erken uyarı ve müdahale sistemleri kurulmalıdır. Ayrıca, tarım sigortası uygulamalarının, düşük faizli veya faizsiz kredi imkanlarının yaygınlaştırılmasıyla doğal afetlerde maddi kayıplara uğrayan üreticilere devlet destekleri sağlanmalıdır. Tüm bunlarla beraber ekonomik ve fiziksel kayıpların yanı sıra deprem felaketinden etkilenen üreticilerin sosyal ve psikolojik travmalarına odaklanılarak bu üreticiler mental açıdan desteklenmelidir.

 

 

 

Deprem Bölgesinin Tarımdaki Önemi

Depremin Tarıma Etkisi

Depremlerin tarıma etkisi çeşitli faktörlere bağlıdır. Depremin şiddeti ve yerleşim yerinin tarımsal faaliyetlere ne ölçüde bağımlı olduğu gibi faktörler önemlidir. Depremler tarım alanlarında meydana gelen toprak kaymaları, çatlaklar, heyelanlar ve su kaynaklarındaki değişiklikler gibi doğal afetlerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Deprem sonucu oluşan bu doğal afetler, tarım alanlarının kullanımını etkileyebilir, tarımsal üretimde gecikmelere ve aksamalara yol açabilir, verimli kaynakların zarar görmesi ve bunlara erişimde güçlükler ortaya çıkmasına sebep olabilir. Ayrıca, tarımsal ve hayvansal üretimi sekteye uğratan göçü tetikleyebilir, gecikmelere veya mahsul kıtlığına ve hasat edilen veya depolanan mahsullerin ve hayvanların kaybına yol açabilir. Enkaz altında kalan hayvan yemi ile çiftçiler yem sıkıntısı yaşayabilir. Son olarak, sürekli bir enerji kaynağına dayanan tarımsal üretim ve canlı hayvan üretim yöntemleri, uzayan elektrik kesintilerinden ve yakıta erişim eksikliğinden önemli ölçüde ve olumsuz etkilenebilir.

Depremin tarıma olan etkisi, tarımsal faaliyetlerin yapıldığı bölgenin ekonomisine de etki edebilir. Özellikle, tarıma dayalı ekonomilerde depremin hasarları, bölge ekonomisinde ciddi kayıplara yol açabilir. Nakliye, depolama, işleme, toptan veya perakende ticaret dahil olmak üzere gıda tedarik zincirinin herhangi bir seviyesindeki gecikmeler, tarım ürünlerinin kaybına ve gıda fiyatlarının ani yükselmesine neden olabilir. Bu tür gelişmeler gıda enflasyonunu ve dolayısıyla genel enflasyonu tetikleyebilir. Bu nedenle, deprem riski olan bölgelerde tarımın yapıldığı alanların güvenliğini artırmak için uygun önlemler alınması önemlidir.

Türkiye, yakın bir süre önce dünya tarihinin en büyük felaketlerinden biri olan iki büyük deprem yaşadı.6 Şubat günü saat 04.17'de Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesinde 7.7 ve aynı gün saat 13.24'te Elbistan ilçesinde 7.6 büyüklüğünde gerçekleşen depremler "yüzyılın felaketi" olarak belirlendi. Bu sarsıntıları binlerce büyük ve küçük artçı sarsıntılar izledi. Sırasıyla 8,6 kilometre ve 7 kilometre derinlikte meydana gelen bu ikiz depremler dünyanın diğer yerlerindeki büyük depremlerin aksine, yüzeye son derece yakın olduğundan çok daha yıkıcıydı.

 

Afet Bölgesinin Tarımsal Potansiyeli

Kahramanmaraş merkezli deprem felaketinden etkilenen 11 ilin barındırdığı (Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep, Hatay, Kilis,Malatya, Osmaniye, Elazığ ve Şanlıurfa) tarım alanlarında büyük zarar meydana geldi. Bu illerin sınırı içerisinde 39 milyon 480 bin 840 dekar tarım alanı yer almaktadır. Türkiye'nin toplam tarım alanının 238.450.494,053 dekardır. Bölgenin tarımsal alanı %6,03 tekabül etmektedir.

Depremlerin etkilediği 11 ilin her biri önemli tarımsal potansiyele sahiptir. Bakanlık Türkiye’ de ÇKS’ ye kayıtlı 2 milyon 34 bin 571 çiftçi olduğunu belirtmişti(Temmuz 2022 verisidir). Bölgede ise kayıtlı tarımsal işletme ve çiftçi sayısı da yaklaşık 270.000'dir. Bölgenin Türkiye’ deki toplam çiftçiye oranı yaklaşık %7,9’ a tekabül etmektedir.

Depremin vurduğu bu illerde, yaklaşık 26.070.441 dekar (Türkiye'nin yaklaşık % 6,4’ü) tarla bitkilerinin (örneğin hububat ve diğer ürünler) yetiştirildiği tüm parsellere, 1303624 dekar sebze üretim alanına (Türkiye'nin toplam sebze alanlarının %7’si) ve 8.999.203 meyveler baharat ve içecek bitkilerinin yetiştirildiği araziye (Türkiye'nin toplam ilgili arazisinin %4,5'i) sahiptir.

Tarla bitkileri üretiminde Şanlıurfa, Diyarbakır ve Adana başı çekerken, Adana ve Hatay'da önemli miktarda sebze üretimi yapılmaktadır. Aynı şekilde, Gaziantep önemli bir meyve üreticisi olmaya devam etmektedir.  Aynı zamanda, afet bölgesi Türkiye'nin tarım ve ormancılık ihracatının yaklaşık yüzde 20'sini oluşturmaktadır. Gaziantep tek başına bölgenin tarımsal ihracatının yarısından fazlasını karşılamaktadır. Depremin yaşandığı iller Türkiye'nin gayri safi yurtiçi hasılasının yaklaşık %9'unu oluştururken, tarım sektörünün gayrisafi hasılasındaki payı %14,3'e ulaşmaktadır. Bu rakamlar, afet bölgesinin tarımsal gelire olan bağımlılığının ülke ortalamasını aştığını göstermektedir.

 

Deprem Tarımı Nasıl Etkiledi?

Kırsal kesimde ve köylerde çoğunluğu oluşturan yaşlı vatandaşlar arasında önemli miktarda can kaybının olması, tarımda zaten yetersiz olan insan sayısının daha da azalmasına ve sonuç olarak tarımsal faaliyetlerin aksamasına neden olacaktır. Ayrıca, yakınlarını kaybeden vatandaşlar, afetin psikolojik yansımaları nedeniyle bir süre verimli çalışamayabilir.

Ahırların ve diğer tesislerin yıkılması çiftlik hayvanlarını öldürebilir, makine, ekipman ve aletlere zarar verebilir ve depolanan malzemelere zarar vererek veya kalitelerini düşürerek tohum ve hayvan yemi mevcudiyetini azaltabilir. Bu nedenle çiftçiler, traktör, makine ve diğer ekipmanların kullanımı ile yem ve tohum tedarikinde geçici sorunlar yaşayabilir. Ayrıca, tarımsal üretimin başladığı bahar aylarında geçici olarak mazot, gübre, tohum ve böcek ilacı kıtlığı yaşanabilir. Bu tür gelişmeler de bitkisel üretimde aksamalara yol açabilmektedir.

Yetkililer bir sonraki üretim döngüsü için alınan önlemleri aktif olarak uygulamadığı takdirde, Türkiye'nin tarımsal üretiminin yaklaşık %15'ini oluşturan depremin olduğu bölgedeki üretim döngülerinde aksamalar yaşanabilir, bu da üretimin düşmesine ve gıda enflasyonunun yükselmesine neden olabilir.

 

Deprem Bölgesine Tarımsal Destekler

Kırsal kesimde çadırların, konteyner evlerin ve geçici barınakların mevcudiyetine ek olarak, yaşam ve çalışma standartlarını iyileştirmek için atılacak herhangi bir adım, çiftçilerin afetin vurduğu bölgeyi boşaltmasını ve dolayısıyla tarımsal üretimde herhangi bir aksama olmasını engelleyecektir. Bu bağlamda, kamu otoritelerinin yanı sıra sivil toplum kuruluşlarının (STK'lar), özel vatandaşların ve uluslararası toplumun devam eden desteği sahada önemli bir unsurdur. Aynı şekilde, hükümetin etkilenen her aileye acil nakit yardımı (15.000TL tutarında) ulaştırması ve tarımsal üretimi destekleme taahhüdü son derece önemli olmuştur.

Tarım ve Orman Bakanlığı, kayıp bedellerini büyükbaş ve küçükbaş hayvan üreticilerine, kanatlı hayvan çiftçilerine ve arıcılara bedelsiz olarak temin edeceğini, yaklaşık 12 bin arıcıya 1 milyar 483 milyon kovana yetecek kadar şekerin acilen ulaştırılacağını duyurmuştur. Ayrıca, Cumhurbaşkanlığı tüm büyükbaş, küçükbaş ve keçi çiftçilerine 2023 yılı sonuna kadar tek seferlik hayvan başına yem dağıtımı yapılması yönünde kararname yayınlamıştır.

Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı tüm çiftçilere 2023 yılı için akaryakıt ve gübre için nakdi yardımda bulunulacağı, afette hayatını kaybeden çiftçilerin mirasçılarına Ziraat Bankası'na başvurmaları halinde nakit ödeme yapılacağı bildirilmiştir. Aynı şekilde, Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO), depremlerde zarar gören lisanslı depolarda depolanan tüm ürünlerin sigortalı olduğunu duyurdu ve afet bölgesindeki tüm kayıtlı çiftçilerin hububat ve bakliyatlarını kurula satabileceklerini açıklamıştır.

 

Tahminler, Önlemler ve Öneriler

Afet sonrası arama kurtarma çalışmalarının tamamlanmasıyla birlikte yetkililer tarafından enkazın kaldırılması için yoğun çalışma başlatılmış olup operasyonlar halen devam etmektedir. Molozların yeniden kullanılabilir kısımlarının geri dönüştürülmesi ve atıkların tarıma zarar vermeyecek uygun yerlere yerleştirilerek çevreyi veya yer altı sularını kirletmesinin önlenmesi son derece önemlidir. Afet bölgesinde tarımsal üretimin devamının sağlanması, o bölgenin bekası ve tüm ülkenin gıda arz güvenliği açısından aynı derecede önemlidir. Spesifik olarak, çiftçiler mahsullerini korumalı ve ilkbaharda ekime başlamalıdır.

Etkilenen bölgede tarımsal üretim yapan bazı çiftçiler afette hayatını kaybetti. Diğerleri, kötü yaşam standartları ve depremlerin travması nedeniyle bölgeyi terk etti. Bu göç eğilimini durdurmak ve tersine çevirmek için yetkililer, gerekli çalışma koşullarını oluşturmak için kırsal kesimde barınak, traktör, alet ve girdi ihtiyacını acilen ele almalıdır. Yetkililerin genel yardım çalışmaları kapsamında afetten etkilenen topluluklara barınak ve yiyecek sağlamaya çalışması üzerine, Tarım ve Orman Bakanlığı ilgili devlet kurumlarıyla birlikte çiftçilere ek destek sağlayacaklarını duyurulmuştur. Bu yardım, hayat normale dönene kadar devam etmelidir.

Buna göre, afet bölgesi ve ülke genelinde kırsal yaşam ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için son depremlerden dersler çıkarılması gerekmektedir. Yalnızca tarımsal faaliyetlerde bulunanlar için değil, kırsal kesimdeki herkes için kırsal kalkınmaya yönelik daha ileri adımlar atmak, gıda arz güvenliğini artırmak ve bazı şehir sakinlerini kırsal alanlara çekmek için tarımsal üretimi daha da artırmanın anahtarıdır. Bu tür önlemler, kentsel yenilemenin karşılığı olan "kırsal yenileme” ye katkıda bulunacak ve kent merkezlerinde ve kırsal kesimde deprem kaynaklı kayıpları azaltacaktır.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KAYNAKÇA

·       Direk, M. (2023). “2.Uluslararası Sürdürülebilir Ekolojik Tarım Kongresi Devam Eden Kitap”, 978-625-398-593-https://www.researchgate.net/profile/MithatDirek/publication/371951183_Proceeding_Book2023_merged/links/649dcf0895bbbe0c6e00b7ec/Proceeding-Book2023-merged.pdf#page=393

·       Çığ, F. & Toprak., Ç. C. (2023). Buğday Üretimi Üzerindeki Depremlerin Etkileri https://www.researchgate.net/profile/Cagdas-Toprak/publication/369529365_Bugday_Uretimi_Uzerindeki_Depremlerin_Etkileri/links/641f7bb3a1b72772e4285977/Bugday-Ueretimi-Uezerindeki-Depremlerin-Etkileri.pdf

·       Politics Today. (2023). How Turkey’s Earthquake Affected the Agriculture and Food Security? https://politicstoday.org/turkey-earthquake-agriculture-food-security/

·       Anadolu Gıda Politikaları Araştırma Merkezi. (2021). Afet Sonrası Tarım Arazilerinin Geri Kazanımıhttps://agpam.org.tr/afet-sonrasi-tarim-arazilerinin-geri-kazanimi

·       Food and Agriculture Organization of the United Nations. (2017). The impact of disasters on agriculture – Addressing the information gaphttps://www.fao.org/3/i7279e/i7279e.pdf

·       United States Environmental Protection Agency. (2023). Agriculture and Natural Events and Disasters. https://www.epa.gov/agriculture/agriculture-and-natural-events-and-disasters

·       TÜRKONFED 2023 Kahramanmaraş Afet Durumu Raporu) 

·       Ekolojibirligi, Ekoloji Örgütleri 1. Yıl Deprem Raporu”

Chromeextension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://ekolojibirligi.org/wp-content/uploads/2024/02/EKOLOJI-ORGUTLERI-1.-YIL-DEPREM-RAPORU.pdf

·       Kahramanmaraş Depremi  Raporu_02.06.2023.pdf / AFAD, 2023. 06 Şubat 2023 Pazarcık-Elbistan (Kahramanmaraş) Mw: 7.7 – Mw: 7.6 Depremleri Raporu. 140 s.

·       https://www.asgen.com.tr/blog/icerik/deprem-bolgesinin-tarimdaki-onemi

·       TÜİK, / İK "Tarım Alanları 2022”)

·       setav.org