6 ŞUBAT DEPREMİNDEN SONRA
EKOLOJİK KIRIM VE TARIMDA YAŞANAN SORUNLAR
Giriş
6 Şubat 2023 tarihinde Türkiye, son
yüzyılın en yıkıcı doğal afetlerinden birini yaşadı. Kahramanmaraş'ın Pazarcık
ve Elbistan ilçelerinde meydana gelen 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremler, 11
ili etkileyerek binlerce insanın hayatını kaybetmesine, yüz binlerce binanın
yıkılmasına ve geniş bir coğrafyada büyük bir yıkıma neden oldu. Bu afet,
sadece insan hayatını ve fiziksel altyapıyı değil, aynı zamanda bölgenin
ekolojik dengesini, tarımsal üretimini ve sosyo-ekonomik yapısını da derinden
sarstı. Depremin ardından ortaya çıkan enkaz yönetimi, çevresel kirlilik,
asbest tehlikesi ve tarım alanlarına verilen zarar gibi sorunlar, afetin
etkilerinin uzun vadeli olacağını gösteriyor.
Bu rapor, depremin yarattığı
yıkımın boyutlarını, ekolojik tahribatı, tarım sektörü üzerindeki etkilerini ve
bölgede yaşanan göç hareketlerini detaylı bir şekilde ele alarak, afet sonrası
süreçte alınması gereken önlemleri ve yapılması gerekenleri tartışmaktadır.
Aynı zamanda, deprem bölgesinin tarımsal potansiyeli, yaşanan kayıplar ve bu
kayıpların ülke ekonomisine etkileri üzerine analizler sunmaktadır.
Deprem, sadece bir doğal afet
değil, aynı zamanda insan eliyle büyütülen bir felaket olarak da karşımıza
çıkmaktadır. Yıllardır süren yanlış kentleşme politikaları, imar affı,
denetimsiz yapılaşma ve doğal afetlere karşı hazırlıksız olma durumu, bu felaketin
boyutlarını daha da artırmıştır. Bu rapor, afetin yarattığı yıkımın ardından
toplumsal dayanışma, ekolojik restorasyon ve sürdürülebilir kalkınma için
atılması gereken adımları da tartışmaya açmaktadır.
Deprem bölgesinde yaşananlar,
sadece bölge halkını değil, tüm ülkeyi ve hatta küresel ölçekte gıda güvenliği
ve ekolojik dengeyi ilgilendiren bir sorun haline gelmiştir. Bu nedenle, afetin
etkilerini hafifletmek ve gelecekte benzer felaketlerin önüne geçmek için
bilimsel, ekolojik ve toplumsal temelli çözümler üretmek büyük önem
taşımaktadır. Bu rapor, bu çözümlerin neler olabileceğine dair bir perspektif
sunmayı amaçlamaktadır.
Depremlere İlişkin Genel
Bilgiler ve Bölgenin Deprem Aktivitesi
6 Şubat 2023 tarihinde, Türkiye saatiyle 04:17 ve
13:24'te, merkez üssü Kahramanmaraş'ın Pazarcık ve Elbistan ilçeleri olan
sırasıyla Mw: 7.7 ve Mw: 7.6 büyüklüğünde iki büyük deprem meydana gelmiştir.
Bu depremler, yerin 8.6 km ve 7 km derinliklerinde gerçekleşmiş ve
Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Gaziantep, Malatya, Kilis, Diyarbakır, Adana,
Osmaniye, Şanlıurfa ve Elazığ gibi geniş bir coğrafyada ciddi can kaybı ve
yıkıma neden olmuştur. 20 Şubat 2023'te Hatay'ın Yayladağı ilçesinde Mw: 6.4
büyüklüğünde bir artçı deprem daha yaşanmıştır.
Bölgenin
deprem aktivitesi incelendiğinde, 1900 yılından bu yana M ≥ 4.0 büyüklüğünde
224 deprem kaydedilmiştir. Doğu Anadolu Fayı (DAF), özellikle 19. yüzyılda
sismik açıdan aktif bir dönem geçirmiş, ancak 20. yüzyılda daha sakin bir
sürece girmiştir. Bununla birlikte, 2000'li yıllarda DAF üzerinde Mw: 6.0 ve
üzeri büyüklükte hasar yapıcı depremler meydana gelmiştir.
Depremin Şiddeti ve Hasar
Tahminleri
AFAD-RED Deprem Ön Hasar ve Kayıp Tahmin Programı,
depremlerin hemen ardından bölgedeki hasar ve can kaybını tahmin etmek için
kullanılmıştır. Pazarcık (Mw: 7.7) ve Elbistan (Mw: 7.6) depremlerinin maksimum
şiddeti sırasıyla XI (Aşırı) ve X (Yoğun) olarak ölçülmüştür. Bu depremler,
Türkiye genelinde IV (Orta) şiddetinde hissedilmiş, ancak özellikle Hatay,
Kahramanmaraş, Adıyaman ve Gaziantep gibi illerde yıkıcı etkiler yaratmıştır.
Hasar tespit çalışmalarına göre, bölgede 58.039
yıkık/acil yıkılacak bina ve 205.534 ağır hasarlı bina tespit edilmiştir.
AFAD-RED tahminleri, yıkık binalar için %61, ağır hasarlı binalar için ise %97
doğruluk oranına sahiptir. Ayrıca, kritik tesisler ve ulaşım hatlarının hizmet
verebilme durumları da değerlendirilmiş, özellikle fay hatlarına yakın
bölgelerdeki tesislerin hizmet verme olasılığının düşük olduğu tespit
edilmiştir.
EKOLOJİK
YIKIM!
Depremin ilk
günlerinden itibaren, ekoloji örgütlerinin yıkımdan zarar gören tüm alanlarla
dayanışmayı büyütmeye çalıştı. Doğal bir afet olan deprem, iktidar güçlerinin
uzun yıllara dayanan rant ve yağma düzeni nedeniyle büyük bir yıkıma dönüştü.
İmar affı başta olmak üzere, kentleşme biçimleri, depreme dirençli kentlerin
hazırlanmamış olması gibi çok sayıda faktör bu yıkımın büyümesine neden oldu.
Yıkımın ardından arama kurtarma faaliyetlerinin yetersizliği, sağ kurtulan
yurttaşların günlerce kötü koşullarda yaşamaya mahkum edilmesi, temel
ihtiyaçların karşılanması için gerekli hızlı adımların atılmaması depremi büyük
bir travma haline getirdi.
Bina
yıkımları, hafriyatlar
Deprem
bölgelerinde hasarlı binaların yıkımlarının, var olan yönetmelikteki koşullara
bile uymadan yapılmış olduğu görülmektedir. Yıkımlar esnasında tozumayı
engellemek için ‘yıkımın su sıkılarak yapılması’ çoğu yerde bir yöntem olarak
kullanılmamış, halk ve canlı sağlığı yok sayılmıştır. Molozların taşınması
esnasında da gerekli tedbirler alınmamış, molozlar kamyonlara yüklenmelerinin
ardından üstü açık biçimde taşınmıştır. Yıkım ve taşıma sonucu meydana gelen
tozuma, bir sis bulutu gibi kent silüetinin ayrılmaz parçası olmuştur.
Malatya’daki ekoloji aktivistleri ve yerelden halkın aktarımlarına göre;
yeraltı sularında kirlilik artmış, asbestin ve enkaz tozlarının etkileriyle
Beydağları bölgesinde gözle görünür boyutta hava kirliliği, sis çoğalmış ve
bugüne kadar hiç görülmemiş kapalı hava durumlarıyla karşılaşılmıştır.
Yıkımlar yapılırken enkaz alanında çalışan işçilerin, iş güvenliği ve
işçi sağlığı yok sayılmıştır. Yıkım ve ayrıştırma çeşitli ihalelerle şirketlere
verilmiş, ihaleyi alan şirketler de işi başka şirketlere taşere etmiştir.
Halkın deneyimlerinden aktardıklarına göre; yıkımlar esnasında şirket
çalışanları tarafından su borularına, çevreye zarar verilmiş, kimi zaman
ağaçlar kesilmiş ve yıkım çalışmaları ticari-kâr odaklı bir anlayışla
yürütülmüştür.
Enkaz döküm
alanları: Yıkımın gerçekleştiği yerlerde kişi başına ortalama 12 ton inşaat
yıkıntı artığı düşmektedir. Depremden etkilenen bölgelerde enkazlar, yalnızca
inşaat molozlarından ibaret değildir. Günlük tüketim eşyaları olan mobilyalar,
elektronik atıklar, tıbbi atıklar, evsel atıklar ve altyapıda bulunan atık
sular enkazın bir parçasıdır. Başta kimyasallar, toksik içerikli bileşenler ve
asbest gibi mineraller ve çeşitli kirleticiler, enkazın altında kalan diğer
malzemelerle karışarak kontamine atık sınıfında değerlendirilmektedir. Atık
yönetimi adına yürütülen enkaz kaldırma, taşıma ve depolama işleminde yapılan
yanlışlar bölgede kısa vadede atık kaynaklı kirliliğe ve uzun vadede ise
ekolojik yıkıma neden olacaktır. İçeriğindeki kirleticilerin ve diğer
bileşenlerin belirsiz olduğu bu atıklar, ilk olarak depremden etkilenen halkın
geçici olarak konakladığı yerleşim yerlerine en yakın yerlerde depolanmaya
çalışılmıştır.
Hatay’da molozlar Asi Nehri’nin kenarlarına, tarım arazilerine ve
geçici yaşam alanlarının yakınlarına dökülmüştür. Hatay’da Harbiye Şelalesi
dolaylarına moloz dökme durumuna karşı halkın gösterdiği tepki karşısında bu
durumun önüne geçilmiş, toplumsal örgütlülükle önüne geçilen bu doğa kırım az
da olsa umudu artırmıştır. Hatay’dan aktarım yapan ekolojistlerin verileri
moloz dökümü için önceden bir karar dahi alınmadan kimi zamanlarda molozun
döküleceği yere şoförün karar verdiği absürt bir durumla karşı karşıya
olduğumuzu ortaya koymaktadır. Mileyha Sulak Alanı moloz döküm alanı olarak
seçilmiş, yerel halk ve ekolojistlerin tepki göstermesi sonucu moloz dökme
işlemi sonlandırılmıştır. Kirletici ögelerden denizel alan da nasibini almış,
deniz kenarları moloz döküm alanı olarak kullanılmıştır. Depremin ilk
zamanlarında Deniz Stadyumu’na kurulan çadırkentteki yaşam hiçe sayılmış, hemen
yanı moloz döküm alanı olarak seçilmiştir. Süreç içerisinde çadır kent alandan
çıkarılmış ama moloz dökme ve ayrıştırma işlemleri devam etmektedir. Depremin
birinci yılına gelindiğinde ise Hatay’da toplamda 38 döküm sahası
yaratılmıştır. Ağır hasarlı binaların yıkımını büyük ölçüde bitmesi nedeniyle
enkaz taşıma ve dökümleri önemli ölçüde azalmış olsa da orta hasarlı binaların
güçlendirilmesinin gerçekleşmemesi durumunda, yine yıkımların devam etme
ihtimali bulunmakta, moloz taşıma, döküm ve ayrıştırma işlemleri bir tehlike
olarak deprem bölgesinde var olmaya devam etmektedir.
Narlıca ve Koçören’de zeytinliklerin bulunduğu vadi döküm alanı olarak
seçilmiş, yasalarla korunan zeytin savunmasız bırakılmıştır. Taş ocaklarının ve
şehir çöplüğünün bulunduğu Narlıca’da iki adet enkaz döküm alanı yaratılmıştır.
Malatya’da 14 köyün sulak alanlarının, bağ bahçelerinin olduğu
Mamurek’e adli enkazlar yığılmış, Malatya Şehir Mezarlığı’nın yanına, tarım
arazilerine ve doğal alanlara dökülmüştür. Depremden sonraki ilk haftalarda suç
mahallini yok etme telaşıyla Doğanşehir’de molozlar çöplerle birlikte
yığılmıştır.
Köylerin ve kayısı ağaçlarının yanına çöpler, beton binaların ve toprak
evlerin molozları dökülmeye devam edilmektedir. İlçe merkezine 8 km uzaklıkta
devasa bir çöp, asbest, kimyasal karışımı oluşmuş durumdadır.
Adıyaman’da depremin ardından molozlar Atatürk Barajını besleyen dere
yataklarına dökülmüştür. STK'ların verdiği tepki sonrası molozlar farklı
alanlara götürülmüş fakat bu alanlardaki ekolojik yıkım riski de hesaplanmamış,
ekolojik yıkım boyutunda bir iyileşme sağlanmamıştır. Atık ve molozlar Göksu
Barajının bulunduğu yere taşınmış, Karapınar Mezarlığı yanı döküm alanı olarak
seçilmiştir. Kayıplarının mezar ziyaretine giden halkın orada da yıkılan
evlerinin enkazı ile karşılaşması bir toplumu yasını yaşarken ağırlaşmış bir
travmayla karşı karşıya bırakmaktır. Şehir merkezine 5 km uzaklıktaki 3 köyün
ortasına; tarım arazilerini sulayan, Urfa’nın içme suyunu karşılayan Atatürk
Barajı’na kavuşan Ziyaret Çayı’nın yanı döküm ve ayrıştırma yeri olarak
seçilmiştir. Yine çimento fabrikasının etkisini yıllardan beri yaşayan Börgenek
Köyü, bu sefer de moloz döküm alanının yıkıcı etkisiyle mücadele etmektedir.
Karaburçlu Köyü’nün hemen yanı olan Nurdağı, hiçbir önlem alınmadan demir ayrıştırması da
yapılan bir enkaz döküm alanına dönüştürülmüştür. Antep, İslahiye’de üniversite
inşaatı için istimlak edilen köylünün arazisi enkaz alanına çevirilmiş,
yakınında otlayan hayvanlar hayatlarını kaybetmiştir.
Maraş’ta molozların merkeze çok yakın alanlara döküldüğü hatta
yanlışlıkla şahıs arazilerine döküldüğü aktarılmıştır.
Elbistan’da moloz döküm alanları; mera alanına, çöp dağlarının yanına
yapılan döküm yolun iki kenarına yayılmış durumdadır. Ceyhan Nehrini besleyen
havza zehirlenmeye devam ediyor.
Enkaz atıkları nerede bir zeytin bahçesi, bir portakal bahçesi, bir
dere yatağı ve nerede bir sulak alan varsa yanına yamacına
döküldü/dökülmektedir ve sonuç olarak; plastik, asbest, ağır metal ve diğer
kirleticiler sonsuza kadar besin zincirine karışmaktadır.
Asbest: Dünya Sağlık Örgütü'ne göre
"kesin olarak kanserojen" olarak sınıflandırılan asbest, mezotelyoma
yani akciğer zarı kanseri dahil birçok hastalığa yol açabilmektedir.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı yetkililerince havada
asbest olmadığı bilgisi verilerek yurttaşlara rahat olun çağrısı yapılmıştır.
Asbest içeren katı maddelerle ilgili gerekli tedbirleri alma sorumluluğu ise
yüklenici firmalara verilmiştir. Hatay Valiliği ise 15 Temmuz 2023’de kentte
asbestin mevzuat standartlarının altında olduğunu iddia etmiş ancak açıklamada
esas alınan sınır değerin, işçi sağlığı açısından koruyucu önlemlerin de
uygulandığı çalışma mevzuatı için geçerli olduğunun anlaşılması uzun
sürmemiştir. Bilim insanlarına göre, tek bir asbest lifi bile akciğer kanseri,
akciğer zarı kanseri, kanser dışı ağır ve ilerleyici akciğer hastalığına
(asbestosis) neden olabilmektedir.
Depremden zarar gören binaların yıkımı asbestli malzemenin sökümü
yapılmadan gerçekleşirken, iş makineleri bu malzemelerin mikron boyutuna kadar
kırılmasına yol açmaktadır. Asbest lifleri rüzgârın da yardımıyla çok büyük bir
alana kontrolsüzce yayılabilmektedir. Bölgede yapılan gözlemler sırasında
koruyucu maske kullanımının neredeyse hiç olmadığı, hemen herkesin toza
doğrudan maruz kaldığı görülürken, yetkililer maske kullanımının önemine dair
bilinçlendirici ya da teşvik edici çalışmalar yapmamıştır.
26 Temmuz 2023'te, TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Malatya Temsilcisi
Bedir Özten, yayımladığı yazılı açıklamada yıkım çalışmaları esnasında
Malatya'da asbest, ampullerdeki civa buharı, kurşun ve PCB maddelerinin kente
"zehir saçtığını" dile getirmiştir. 2 ve 3 Eylül 2023 tarihlerinde
Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi'nden uzman bir ekip, bölgeden örnekler
toplayarak Türk Akreditasyon Kurumuna (TÜRKAK) kayıtlı bir laboratuvarda ilgili
standartlara uygun olarak asbest analizi yaptırmıştır.
Sonuçlar, Hatay'da asbestin toprak yüzeyine, bitkilere ve yaşam
alanlarına bulaştığını, rüzgar ve araçlar vasıtasıyla komşu kentlere ulaştığını
göstermiştir. Laboratuvar sonuçlarına göre, alınan 45 numunenin 16'sında asbest
tespit edilmiş, yaşam alanlarından, floradan, toprak yüzeyinden, araç yüzeyinde
biriken tozlardan ve izolasyon malzemelerinden alınan numunelerde asbest
çıkmıştır.
Türk Tabipleri Birliği ve Temiz Hava Hakkı Platformu Adıyaman,
Kahramanmaraş ve Hatay'da asbest çalışmaları yapmıştır. Yapılan asbest
analizleri sonucunda Adıyaman'da 30 örneğin ikisinde, Kahramanmaraş'ta 21
örneğin sekizinde, Elbistan'da ise 15 örneğin ikisinde farklı türlerde asbest
tespit edilmiştir. Gaziantep Nurdağı'nda Durmuşlar Mahallesi, Hatay-Antakya ve
Yayladağı'nın birçok mahalleleri Kahramanmaraş-Afşin Büyüktatlar Mahallesi,
Osmaniye- Haruniye Kırklar köyü yakınlarında asbest bulunduğu tespit edilmiştir.
Ekoloji örgütleri ve yöre halkının asbest tehlikesine dikkat çekmek ve
sağlıklı yaşam hakkı taleplerini dile getirmek için yaptığı eylemler sırasında
kolluk kuvvetlerinin şiddetine maruz kaldılar. Yüklenici firmalara emanet
edilen asbest önlemleri, enkaz kaldırma çalışmaları sonucu elde edilen hurda
metal ve demirlere heba edildi.
Çevre Etki
Değerlendirme Süreçleri
Çevre
Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın, Çevresel Etki Değerlendirme
(ÇED) duyuru sayfasından elde ettiğimiz 2022-2023 arasındaki iki yıllık veriler
sınıflandırma yapılarak tabloya dönüştürülmüştür. (Tablo raporun ek kısmında
bulunmaktadır.) Bakanlığın resmi rakamlarına göre 7 Şubat 2023’den, 31 Aralık
2023 tarihine kadar depremden etkilenen 11 ilde (Adana, Adıyaman, Diyarbakır,
Elazığ, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye, Şanlıurfa)
toplam ÇED başvuru sayısı 705’dir. Başvuruların 547’si “ÇED Gerekli Değildir”
kararıyla sonuçlanmıştır. ÇED süreci başlayan 705 projenin maden, hazır
beton/çimento santrali, petrol arama, kum/çakıl ocakları, toplu konut, güneş
enerjisi santrali (GES), rüzgar enerji santrali (RES), hidroelektrik santrali
(HES) başlıkları ile ilgili olan 456 proje başvurusu değerlendirmeye
alınmıştır.
Depremin yıkıcı etkisinin ortaya çıktığı illerin başında olan Hatay’da,
maden projelerinin 2022 yılına göre % 70 artması dikkat çekicidir. GES
projelerinde önceki yıla göre artış Şanlıurfa’da % 89, Malatya’da %28’dir.
Petrol arama projeleri de artış gösteren sektörler arasında yer almış, artış
oranları Şanlıurfa’da % 150 ve Diyarbakır’da % 92 olarak gerçekleşmiştir.
Kum/çakıl ocağı projesi için ÇED başvuru
oranları ise 2022 yılına göre % 450 oranında artış göstermiştir.
2023 yılı ÇED
başvuruları incelendiğinde:
·
Maden başlığında; Hatay ve Adıyaman Merkez 14,
İskenderun 11;
·
GES başlığında Şanlıurfa 59, Gaziantep 17;
·
Petrol arama başlığında ise Diyarbakır 23, Urfa
5 ÇED dosyası ile en fazla artış olan iller arasında dikkat çekmektedir.
·
Hazır beton/çimento santrallerinin ise
Doğanşehir, Birecik, Eyyübiye, Osmaniye Polateli, Kilis merkez, Nizip, Bağlar,
Bismil, Eğil, Türkoğlu’da, Arsuz, Erzin, İskenderun, Kırıkhan, Payas, Reyhanlı,
Samandağ, Defne 1, Dulkadiroğlu’nda 2, Onikişubat’ta 3, Antakya’da 4,
Şehitkamil’de 6 olmak üzere geniş bir yayılıma sahip olduğu görülmektedir.
Hazır beton/çimento santrallerinin 12 adetinin Hatay sınırları içinde olması
yine dikkat edilmesi gereken bir veridir.
·
Antakya 14 maden, 4 beton/çimento santrali;
·
Onikişubat 8 maden, 2 GES, 3 beton/çimento
santrali;
·
Şehitkamil 4 maden, 1 RES, 17 GES, 6
beton/çimento santrali ÇED dosyası bulunan iller olarak deprem yıkıcılığına
maruz kalmanın yanında, bu projeler nedeniyle ağır bir ekosistem yıkımı tehdidi
altındadır.
Göç nedeniyle insansızlaşan alanlar,
madenciler, GES ve HES’ler için fırsat yaratmış, işlerini kolaylaştırmış ve
kolaylıkla verilen izinlerle petrol arama faaliyetleri artmıştır.
Deprem sonrası onarıcı-koruyucu devlet
politikalarından, bilimsellikten uzak, kar odaklı hasarlı bina yıkım, enkaz
taşıma faaliyetleri ve moloz döküm alanı seçimleriyle doğalında gerçekleşen
deprem bir afete dönüşmüştür. Ekosistemi böylesi yıkıma uğramış bir bölgede,
çevre üzerinde tahrip riski yüksek projelerin karşımıza çıkması düşündürücüdür.
Her ne kadar 2022 yılındaki proje sayılarına göre 2023 yılında azalma olmuşsa
da (Hatay artış olan tek ildir) doğayı, insanı öncelemeyen iradenin devam
ettiğini görmek endişe vericidir.
Maraş’ın Elbistan,
Yazıhan, Doğanşehir, Darende, Battalgazi ve Yeşilyurt, Doğanyurt, Kale ilçeleri
onlarca taş, kum, çakıl, kireç ocağı, beton santrali, HES, RES ve barajlarla
kuşatılmış durumda. Örneğin sadece Arguvan ve
Arapkir ilçelerindeki 26 adet RES varlığı, doğaya yüklenen yükün
taşınamazlığı ile ilgili olarak ufuk açıcı verilerdir.
Elbistan’daki taş
ocağının patlatma faaliyetleri ile dağı adım adım tükettiği gözle
görülebilmektedir. Tozuma depremzedelerin daimi olarak maruz kaldığı bir halk
sağlığı sorununa dönüşmüştür. Pek çok ilde kamu kurumlarına ait binalar hasar
görmüş hatta okullar, eğitimin kesintiye uğratılması pahasına kamu binaları
olarak kullanılmaktadır. Mevcut durum kamusal hizmetlerin aksamasında gerekçe
olarak kullanılmaktadır. Ancak Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği İl/İlçe
müdürlükleri 547 ÇED dosyasını “ÇED Gerekli Değildir” kararına bağlarken fiziki
sorunları bahane etmemişler.
Göç: Yapılan görüşmelerde
Malatya’da resmi olarak yaklaşık 200 bine yakın insanın göç ettiği fakat
ikametgâhını almadan giden 300 bin insanla birlikte 500 bin insanın dışarıya
göç ettiği düşünülmektedir. Kent dışı göç haricinde kırsala, köylere göç de
yoğun olarak görülmektedir. Kiralık ev ya da konteyner bulabilen insanların
geri dönebildiği fakat sağlık, eğitim imkânlarının olmayışının da geri
dönüşlere izin vermediği aktarılmıştır.
Büyük depremin
beklenen bir sonucu olarak büyük bir göç dalgası Adana’dan, İstanbul’a kadar,
geniş bölgeye doğru gerçekleşti. Depremlerden sonraki ilk ay içerisinde en
azından 3,5 milyon insanın deprem bölgesi dışına çıktığı tahmin ediliyor. Şu an
için, yapılan birebir görüşmeler dışında, herhangi bir güvenilir veri mevcut
olmasa da önümüzdeki süreçte illerin demografik yapısının değişmiş olacağına
dair uzman görüşleri edinilmiştir. Afetlerden sonra yaşanan büyük ölçekli
göçler, göç edilen yerlerde nüfus yoğunluğunda beklenmedik artışa ve altyapının
zorlanmasına yol açabilir, sağlık sisteminin yetersiz kalma riskini
artırabilir, yerel ekonominin ve sosyal yapıların dinamiklerinde hızlı
değişimlere sebep olabilir, aileleri ve ailelerin sosyal destek ağlarına kalıcı
zarar verebilir.
Maraş’tan da kent
dışına yaklaşık 200 bin kişinin göç ettiği aktarımcılar tarafından tahmin
edilmektedir.
Diyarbakır’da kentten
kırsala doğru göç yaşanmış ve yine büyük şehirlere göç olmuştur. Aynı zamanda
süreçte Diyarbakır diğer deprem bölgelerinden en fazla göç alan yerlerden biri
haline gelmiştir.
Adıyaman’da
aktarılanlar göçün boyutunun çok yüksek olduğu ancak giden kişilerin başka
yerlere uyum sağlamakta zorlandığı ve dönmek istedikleri yönünde olmuştur.
Adıyaman’da barınma sorunu, sağlık hizmetinin çok kötü şartlarda oluşu ve
eğitimin işler halde olmayışı insanları geri dönmeye zorlayan başat
nedenlerdendir ve göçü de artırmaktadır.
Antep’ten dışarıya
sosyolojik yapıyı değiştirecek kadar anlamlı bir göçün gözlemlenmediği fakat
Islahiye ve Nurdağı’dan buraya göçün yüksek olduğu kaydedilmiştir. Adıyaman ve
Maraş taraflarından da Antep’e yoğun göçlerin yaşandığı görülmektedir.
Hatay’da göçün
boyutlarının şehrin tamamen yıkıma uğraması gerçeği göz önüne alınarak çok
ciddi olduğu görülmektedir. Kente geri dönmek isteyen insanlar için tek seçenek
İskenderun olmuş fakat orada da yüksek kiralar halkın geri dönmesine izin
vermemiştir. Eğitim öğretimdeki belirsizlik, üniversitenin açılması halinde
onbinlerce öğrenci için oluşacak barınma sorunu gibi haller de göç edenlerin
geri dönüş ihtimalini azaltmaktadır.
Hatay’dan Ankara’ya
205.405 kişinin göç ettiği belirtiliyor. Son veriler bu sayının 300 bine
yaklaştığı yönünde. Antalya, 154 bin 86 kişiyle Ankara’yı takip ederken; 65 bin
86 kişi Mersin’e, 40 bin 442 kişi Kayseri’ye, 40 bin 300 kişi Muğla’ya göç
etmiş durumda. Elazığ ise depremden etkilenen 11.il ilan edilmesine karşın 50
bin depremzedeyi ağırladığı raporlara konu olmuştu. Göç alan yerlerde ortaya
çıkan çarpık yerleşim sonucu kentlerin yapısı bozulmakta, kamusal -sosyal
hizmetlerdeki aksamalar, kentsel altyapı sorunları, genel yoksunlukların neden
olduğu sosyo-kültürel çatışma riskini beraberinde getirmektedir. Peki, göç
veren yer açısından durum farklı mı? Pek sayılmaz. Depremden önceki zamanlarda da Hatay kendi
özel durumuyla kitlesel göçler yaşayan bir kent durumundadır. Yaklaşık 500 bin
Suriyeli göçmenin, farklı bölgelerden insanların göç hareketiyle en çok göç
alan ve veren iller arasındaydı.
BOZUMA UĞRAMA DEVAM EDİYOR, NE
YAPMALI? NASIL YAPMALI?
Aradan geçen zaman karşın egemen aklın
pratiğinin değişmediği, aksine yıkıma uğrayan kentleri ve doğayı yeni rant
alanları olarak tekrar projelendirip ekosistemin renkliliğini bozuma uğrattığı
görülmektedir. Toplumsal alanda çok inançlı, çok kültürlü kentleri hedefine
alarak zorunlu göç, insansızlaştırma politikalarıyla bu Kentleri
kimliksizleştirmeye çalıştığı görebildiğimiz en net hakikattir.
Peki, bizler şimdi bu hakikat
karşısında ne yapacağız?
Demokratik, dayanışmacı, hak arama
talebinden vazgeçmeyen toplumları oluşturmak artık yaşamsal bir zorunluluktur.
Birlikte düşünme, karar alma, her canlının iradesinin yaşama etki etme halinin
evden mahalleye, mahalleden ilçeye ve kente yansımasını birlikte
deneyimleyeceğiz.
Büyük depremlerin
yaşandığı deprem bölgelerinde kimi kentlerin başka alanlara taşınma durumu
konuşuluyor. Kentlerle ve tüm yaşam süreçleriyle ilgili orada yaşayanlarca,
uzmanların görüşleri alınarak ve ekolojik, bilimsel demokratik ilkeler
gözetilerek bir karara varılması gerekirken yine yaşam alanlarıyla ilgili
kararlar halkın bilgisi dahi olmadan merkezi bir masada, doğal toplumsal
gerçekler göz önünde bulundurulmadan alınıyor. Bu uygulamalara karşın bizler
ekoloji örgütleri, hak savunucuları, emek ve meslek örgütleri ve bütünüyle o
kentteki halk olarak bir araya gelip birlikte tartışmalı, alternatif üretmeli,
hakikati yılmadan savunmalı ve pratiğe geçirmeliyiz. Yerel tohumdan yanaysak
kooperatifleşmeli; demokratik, özgür toplum-doğa diyorsak bunun pratiğini
oluşturmalı; ekolojik-demokratik bir yerel yönetim anlayışını belediyelerin
önüne görev ve sorumluluk olarak koyabilmeliyiz.
Hem toplumsal alan
hem de doğa tahribatının artması, kendi yaşam alanımızı kültürel ve toplumsal
değerlerimizi daha fazla koruma, dayanışma, haklarını arayamayan diğer canlılar
için de mücadele etmeyi zorunlu kılıyor.
Havamızı, suyumuzu,
toprağımızı, kentlerimizi, köylerimizi, mahallerimizi ve tüm canlılar olarak
birbimizi korumak zorundayız.Hatay’da bir yıldır dayanışma örgütleyen bir
gencin dediği “nasıl ki bizim ilkemiz depremde suçu olmayan herkesle dayanışma
ağlarını örmek üzere birlikte çalışmaksa onlarınkisi de para ve rant”
gerçeğinden hareketle işlenen tüm suçlara karşı dayanışmak ve yeni
toplumsallıkları yaratmak zorundayız. Doğanın bizlerden beklediği bu, bu aynı
zamanda tüm canlılara da borcumuz…
Öneriler
Hiyerarşik, bürokratik ve etik anlayışı
olmayan "işlevsiz" kurumlarıyla, devletin halkın ihtiyaçlarını
karşılamadığı noktada yerelin ve kentin kendi örgütlülüğü ile etik bir kent
yaşam örmenin mümkün olduğu belirtilen raporda öneriler şöyle:
·
Deprem sonrası başka illere göç etmek zorunda
kalan insanların konut ve arsalarına kesinlikle el koyulmamalı, depremle
yıkılan alanlar insansızlaştırılmamalı, yeniden kurulum sırasında özellikle
farklı etnik yapı ve mezheplerden gruplar ile mülteciler ayrımcılığa maruz
bırakılmamalıdır.
·
Kırsal alanlarda yaşayan köylüler geçici barınma
gerekçesiyle bile olsa topraklarından koparılmamalı, doğayla organik bağları
zedelenmemelidir. Köydeki yaşamın sürdürülebilirliği için köylerdeki hayvanlara
yem teminine öncelik verilmelidir.
·
Depremin yaralarını sarmaya yönelik tüm
politikalar, mevcut sosyal dokuyu korumaya ve yeniden kazanmaya yönelik
olmalıdır.
·
Yeni imar alanları içinde tarım alanları, dere
yatakları ve biyoçeşitlilik açısından önemli olan alanlar kesinlikle yer
almamalıdır.
·
Hükümetin, depremi kendi yandaş sermayedarları
için fırsata çevirmesine izin verilmemeli, sözde enerji ihtiyacıyla başta fosil
yakıtlı olmak üzere yeni santraller kurulmamalı, mevcutlarda kapasite
artırılmamalı, betona dayalı inşaatlar, yeni çimento ve demir-çelik
tesislerinin tam kapasite devreye girmesinin gerekçesi olmamalıdır.
·
Kurulacak yeni yaşam alanı sadece evlerden ve
ortak yaşam alanı oluşturacağı söylenilen park vb. yerlerden oluşamaz.
Toplumsal yaşamın hayat bulacağı kolektif, dayanışmacı, üretken ve ekolojik
yeni yaşam alanları oluşturulmalıdır.
·
Yerelde tüm kurulacak yeni yerleşim yerlerinin
(kent ya da köy) ihtiyaçları tarihi, kültürü, halkların talepleri gözetilerek
gerçekçi planlamalar doğrultusunda mikro bölgeleme çalışmalarıyla rant ve talan
politikalarına kapalı olarak oluşturulmalıdır.
·
Yüzyıllar boyunca yaşayacağımız kentlerin
aceleye getirilmeden, kimliksizleştirilmeden kurulması gerekmektedir.
·
Toplumsal hafıza, ileriye dönük yaşamın
taşıyıcısıdır. Yaşadığımız deprem dahil öncesi ve sonrasındaki tüm toplumsal
hafızanın yok edilmemesi gerekmektedir, bunun için tarihi ve kültürel yapılar
korunmalı ve yaşam alanının tarihi yapısına uygun mimari anlayış
benimsenmelidir.
·
Yeniden yapılanmada geleneksel meslekleri de
kapsayan soyut kültürel miras korunmalıdır.
·
Meydanlar kentlerin hafızası ve ortak yaşam ve
mücadele alanları olan meydanlar yapılmalı, bu meydanlar toplumlar arası
kültürel çeşitliliği korumak, etkileşimi sağlamak ve demokratik işleyişi
çoğaltmak için kullanılmalıdır.
·
Doğa üzerindeki mülkiyetçilik nasıl rantı doğuruyorsa hayvan üzerinde de
mülkiyetçi bakış bireyci kapitalist bakışı ortaya doğurmaktadır. Hayvanlarla
birlikte yaşam, hayvanların bakımı ve beslenmesi toplumsal yaşamın yeniden
düzenlenmesini gerektirmektedir. Bu yeniden düzenlenme tüm türlerin yaşam hakkı
ve eşitliği gözetilerek inşa edilmelidir.
Tarım Üzerine Etkileri
Yeryüzünü sarsan doğa
kaynaklı afetler içerisinde yer alan depremler, dünyanın genelinde olağandışı
aktiviteler şeklinde meydana gelmekte; zamanına, kapsamına ve şiddetine göre
etkileri değişiklik göstermektedir. Son yıllarda dünya genelinde sıklıkla yaşanan
depremler altyapıların zarar görmesine, ekonomik kayıpların, can kayıplarının
yaşanmasına sebep olmanın haricinde, birçok ülke için ekonomik kalkınmanın
temel taşlarından birisi olan tarımsal faaliyetleri ve zirai varlığı da
tehlikeye atmaktadır. Şiddetine bağlı olarak etki boyutu değişiklik gösteren
depremler tarım arazilerinde çöküntüler, çatlaklar, heyelanlar, kaymalar gibi
fiziki olumsuz sonuçları beraberinde getirmektedir. Felaketin şiddeti ne olursa
olsun tarım arazilerinde kendini gösteren bu olumsuz etkiler; tarımsal sulama
sistemlerini, çiftlikleri ve altyapıları ciddi şekilde etkileyerek üretimin
gerçekleştirilmesini ve devamlılığını güçleştirmektedir.
Depremlerin söz
konusu bazı olumsuz etkileri genel hatlarıyla şu başlıklar altında
sıralanabilir:
Bitkisel ve Hayvansal Üretimde
Yaşanan Aksaklıklar: Depremin beraberinde meydana gelen tahribat ile
yaşanan kayıplar tarım alanlarında üretim yapmayı zorlaştırmaktadır. Bu
kayıplar tarımsal üretim faaliyetlerinin zamanında gerçekleştirilememesi
şeklinde olabileceği gibi hasat döneminde ürünlerin ve genel olarak depolanmış
girdilerin kaybedilmesi şeklinde de tezahür edebilmektedir. Tarımsal üretim
faaliyetlerinin zamanında gerçekleştirilememesi veya gecikmesi gibi sorunlarla
birlikte ürün, depolanan girdi ve hayvan kayıpları da kaçınılmaz olmaktadır.
Kayma ve çökmeler hasat süreçleri için önemli zorluklar çıkarmakta, kimi zaman
hasat olanaklarını tamamen ortadan kaldırmaktadır. Tüm bunların sonucu olarak
göz ardı edilemeyecek boyutlarda hasat kayıpları yaşanabilmektedir. Enkaz
altında kalan veya kaybolan hayvanlarla beraber hayvansal üretimin sürekliliği
için gerekli unsurlardan biri olan hayvan yemlerine ulaşım konusunda güçlükler
ortaya çıkmakta; makine, alet ve ekipmanlar zarar görmektedir. Enerjiye gereksinim
duyan bitkisel ve hayvansal üretim süreçleri, uzun süreli elektrik kesintileri
ve yakıt yetersizliği nedeniyle işlemez hale gelebilmekte ve bu da bir başka
açıdan kayıp yaratmaktadır. Tüm bunlarınbir sonucu olarak ekonomik kayıplar
yaşanmaktadır.
Tarımsal Üretimde Yaşanan Gecikmeler
ve Erişim Sorunları: Depremin yarattığı toprak çökmeleri, çatlaklar,
heyelanlar, su kaynaklarındaki olumsuz değişim ve benzeri tüm etkiler tarım
alanlarının kullanımını çoğunlukla sınırlarken kimi durumlarda tamamen
engelleyebilmektedir. Bu etkiler aynı zamanda ekim dönemlerini, hasat
zamanlarını ve genel üretim planlarını da ciddi şekilde etkilemektedir.
Depremin neden olduğu altyapı hasarları sulama sistemlerini, depo alanlarını ve
ulaşım ağlarını olumsuz etkileyerek tarımsal üretim süreçlerini aksatmakta ve
tarımsal her türlü sürece erişimi güçleştirmektedir.
Ekonomik Açıdan Etkiler: Depremin
tarım sektörü üzerindeki olumsuz etkilerine bağlı olarak tüm bitkisel ve
hayvansal üretimde ve gıda tedarik zincirinin depolama, taşıma, işleme, ürün
ticareti ve benzeri her aşamasında ortaya çıkan aksaklıklar, ürün miktarı ve
kalitesindeki azalmaları da beraberinde getirmektedir. Bu gelişmeler arz talep
dengesinin bozulmasına yol açarak gıda enflasyonunu körüklemekte ve buna bağlı
olarak genel enflasyon üzerinde olumsuz etkilere neden olmaktadır. Bu bağlamda,
lisanslı depoculuk faaliyetlerinin genişletilmesi ve depo ücretlerinde geçici
sübvansiyon uygulanması, kurtarılan ürünlerin etkili bir şekilde korunmasında
önemli rol oynayacaktır.
Sosyal Sorunlar: Depremde
genellikle kırsal kesimde ve köylerde önemli sayıda can kayıpları
yaşanmaktadır. Bu tip afetler, kırsal bölgelerde yaşayan ve sayısı zaten
kısıtlı olan tarımla uğraşan nüfusta daha da belirgin bir azalmaya yol
açmaktadır. Deprem sonrası tetiklenen göç hareketleri tarım işçileri ve
yerleşik nüfus arasında bir belirsizlik ortamı yaratmakta, bu da tarımsal
üretimin gecikmesine ve toplumun sosyoekonomik dengesinin sarsılmasına neden
olmaktadır. Tarımsal faaliyetler daha fazla kesintiye uğramasıyla kırsal
kesimdeki yerleşim yerlerinin zaten zor durumda olan ekonomik ve sosyal dokusu
daha fazla zayıflamaktadır. Depremin beraberinde getirdiği bir diğer sosyal
sorun ise gıda güvenliğidir. Verim düşüşü, ürün kayıpları ve olumsuz ekonomik koşullara
bağlı olarak toplumda gıda güvenliği sorunu ortaya çıkmaktadır.
Depremlerin tarıma ve
sosyal hayata yönelik etkilerinden korunabilmek, insan hayatını ve maddi
kayıpları en aza indirebilmek için etkili önlemler alınmalı ve buna uygun tarım
sistemleri geliştirilmelidir. Bunlar genel olarak; deprem riski taşıyan bölgelerde
tarıma dayalı endüstri tesislerinin, sanayi imalathanelerinin, kırsal yerleşim
alanlarının ve tarıma dayalı tesislerin fay hatları ve deprem eğilimli
alanlardan uzak tutulması, alt ve üst yapıların güçlendirilmesi ve yıkımı
önleyici mühendislik faaliyetlerinin öncelikli olması, tarımsal ürünlerin
depolanması için depo kapasitesinin arttırılması ve lisanslı depoculuk
faaliyetlerine gereken önemin verilmesi olarak sıralanabilir.
Deprem felaketine
karşı etkili önlemler almak ve dayanıklı tarım sistemleri geliştirmek, hem
tarımsal üretimi korumak hem de toplumun bu tür doğal afetlere karşı direncini
artırmak açısından kritik bir öneme sahiptir.
Kaynakların etkin
kullanımı doğrultusunda ekonomik, sosyal, çevresel ve uluslararası standartlara
uygun örgütlü, rekabet gücü yüksek, sürdürülebilir bir yapının kurulması tarım
arazilerinin restorasyonu ve geri kazanımı için oldukça önem arz etmektedir. Bu
bağlamda, doğal afetler ve çevresel etkilerin neden olduğu tarım arazilerinin
daralması sorununa karşı etkili bir çözüm, tarım arazilerinin korunması ve
amacının dışında kullanımlarının sınırlandırılması yönündeki yasal
düzenlemelerin devlet tarafından kontrol edilmesidir. Usulsüzlük tespit edilen
durumlarda ise caydırıcı yaptırımlar uygulanmalıdır. Geri kazandırılan tarım
arazilerinin yeniden kullanıma açılması öncesinde, alanların nasıl ve hangi
amaçla kullanılacağı konusunda doğru bir analiz yapılmalı ve bu amaç
doğrultusunda gerekli uygulamalara destek sağlanmalıdır. Ayrıca, arazi
kullanımının fizibilite çalışmalarıyla planlanması, arazi üretkenliğinin,
topraktaki organik karbon stoklarının ve arazi örtüsündeki değişikliklerin
düzenli olarak takip edilmesi gerekmektedir. Hasar görmüş tarım arazilerinde
verimliliği artırmak amacıyla, bitki besleme ve gübreleme takviyeleriyle toprak
ve mahsülleri güçlendirme uygulamalarına öncelik verilmeli, bu kapsamda
üreticilere uygun zamanda ve uygun miktarlarda gübre desteği sağlanmalıdır.
Tarım arazileri, yerleşim ve sanayi bölgelerinden ayrıştırılarak koruma altına
alınmalı ve afet risk değerlendirme planları hazırlanarak olası depremlere
karşı erken uyarı ve müdahale sistemleri kurulmalıdır. Ayrıca, tarım sigortası uygulamalarının,
düşük faizli veya faizsiz kredi imkanlarının yaygınlaştırılmasıyla doğal
afetlerde maddi kayıplara uğrayan üreticilere devlet destekleri sağlanmalıdır.
Tüm bunlarla beraber ekonomik ve fiziksel kayıpların yanı sıra deprem
felaketinden etkilenen üreticilerin sosyal ve psikolojik travmalarına
odaklanılarak bu üreticiler mental açıdan desteklenmelidir.
Deprem Bölgesinin Tarımdaki Önemi
Depremin Tarıma Etkisi
Depremlerin
tarıma etkisi çeşitli
faktörlere bağlıdır. Depremin
şiddeti ve yerleşim
yerinin tarımsal faaliyetlere ne ölçüde bağımlı olduğu
gibi faktörler önemlidir. Depremler tarım alanlarında meydana gelen toprak
kaymaları, çatlaklar, heyelanlar ve su kaynaklarındaki değişiklikler gibi doğal
afetlerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Deprem
sonucu oluşan bu doğal afetler,
tarım alanlarının kullanımını
etkileyebilir, tarımsal üretimde gecikmelere ve
aksamalara yol açabilir, verimli kaynakların zarar görmesi ve bunlara
erişimde güçlükler ortaya çıkmasına sebep olabilir. Ayrıca, tarımsal ve
hayvansal üretimi sekteye uğratan göçü tetikleyebilir, gecikmelere veya mahsul kıtlığına ve hasat edilen veya depolanan
mahsullerin ve hayvanların kaybına yol açabilir. Enkaz altında kalan hayvan yemi ile çiftçiler yem sıkıntısı yaşayabilir. Son olarak, sürekli
bir enerji kaynağına
dayanan tarımsal üretim ve canlı hayvan üretim yöntemleri, uzayan elektrik kesintilerinden ve yakıta erişim eksikliğinden önemli ölçüde ve olumsuz
etkilenebilir.
Depremin tarıma
olan etkisi, tarımsal
faaliyetlerin yapıldığı bölgenin
ekonomisine de etki edebilir. Özellikle, tarıma dayalı ekonomilerde depremin hasarları,
bölge ekonomisinde ciddi kayıplara yol açabilir. Nakliye, depolama, işleme,
toptan veya perakende ticaret dahil olmak üzere gıda tedarik zincirinin herhangi bir seviyesindeki gecikmeler, tarım ürünlerinin kaybına ve gıda fiyatlarının ani yükselmesine neden olabilir. Bu tür gelişmeler gıda enflasyonunu ve dolayısıyla genel enflasyonu tetikleyebilir.
Bu nedenle, deprem riski olan bölgelerde tarımın yapıldığı alanların güvenliğini artırmak için uygun önlemler alınması önemlidir.
Türkiye, yakın bir süre önce dünya tarihinin en büyük felaketlerinden biri olan iki büyük deprem yaşadı.6 Şubat günü saat 04.17'de Kahramanmaraş'ın Pazarcık ilçesinde 7.7 ve
aynı gün
saat 13.24'te Elbistan ilçesinde 7.6 büyüklüğünde gerçekleşen depremler "yüzyılın
felaketi" olarak belirlendi. Bu sarsıntıları binlerce büyük ve küçük artçı
sarsıntılar izledi. Sırasıyla 8,6 kilometre ve 7 kilometre derinlikte meydana gelen bu ikiz depremler dünyanın diğer yerlerindeki büyük depremlerin aksine,
yüzeye son derece yakın olduğundan çok daha yıkıcıydı.
Afet Bölgesinin Tarımsal Potansiyeli
Kahramanmaraş merkezli deprem felaketinden
etkilenen 11 ilin barındırdığı (Adana, Adıyaman, Diyarbakır,
Gaziantep, Hatay, Kilis,Malatya,
Osmaniye, Elazığ ve Şanlıurfa) tarım alanlarında büyük zarar meydana geldi. Bu illerin sınırı içerisinde 39 milyon 480 bin
840 dekar tarım alanı yer almaktadır. Türkiye'nin toplam tarım alanının 238.450.494,053 dekardır. Bölgenin tarımsal alanı %6,03 tekabül etmektedir.
Depremlerin etkilediği 11 ilin her biri önemli tarımsal potansiyele sahiptir. Bakanlık Türkiye’ de ÇKS’ ye kayıtlı 2 milyon 34 bin 571 çiftçi
olduğunu belirtmişti(Temmuz 2022 verisidir). Bölgede ise kayıtlı tarımsal
işletme ve çiftçi sayısı da yaklaşık 270.000'dir. Bölgenin Türkiye’
deki toplam çiftçiye oranı yaklaşık %7,9’ a tekabül etmektedir.
Depremin vurduğu bu illerde, yaklaşık 26.070.441 dekar (Türkiye'nin yaklaşık % 6,4’ü) tarla bitkilerinin (örneğin hububat ve diğer ürünler) yetiştirildiği tüm
parsellere, 1303624 dekar sebze üretim alanına (Türkiye'nin toplam sebze alanlarının %7’si) ve 8.999.203
meyveler baharat ve
içecek bitkilerinin yetiştirildiği
araziye (Türkiye'nin toplam ilgili arazisinin %4,5'i) sahiptir.
Tarla bitkileri
üretiminde Şanlıurfa, Diyarbakır ve Adana başı çekerken, Adana ve Hatay'da
önemli miktarda sebze üretimi yapılmaktadır. Aynı şekilde, Gaziantep önemli bir
meyve üreticisi olmaya devam etmektedir. Aynı zamanda, afet bölgesi
Türkiye'nin tarım ve ormancılık ihracatının yaklaşık yüzde 20'sini oluşturmaktadır. Gaziantep tek
başına bölgenin tarımsal ihracatının yarısından fazlasını karşılamaktadır. Depremin yaşandığı iller Türkiye'nin
gayri safi yurtiçi hasılasının yaklaşık %9'unu oluştururken, tarım sektörünün gayrisafi
hasılasındaki payı %14,3'e ulaşmaktadır. Bu rakamlar, afet bölgesinin
tarımsal gelire olan bağımlılığının ülke ortalamasını aştığını göstermektedir.
Deprem Tarımı Nasıl Etkiledi?
Kırsal kesimde ve köylerde çoğunluğu oluşturan yaşlı vatandaşlar arasında önemli miktarda can kaybının olması, tarımda zaten yetersiz olan insan sayısının
daha da azalmasına ve sonuç olarak tarımsal faaliyetlerin aksamasına neden olacaktır. Ayrıca, yakınlarını
kaybeden vatandaşlar, afetin psikolojik yansımaları
nedeniyle bir süre verimli çalışamayabilir.
Ahırların ve diğer tesislerin yıkılması çiftlik hayvanlarını öldürebilir, makine, ekipman ve aletlere
zarar verebilir ve depolanan malzemelere zarar vererek veya kalitelerini düşürerek tohum ve hayvan yemi mevcudiyetini azaltabilir. Bu nedenle çiftçiler, traktör, makine ve diğer ekipmanların kullanımı ile yem
ve tohum tedarikinde geçici sorunlar yaşayabilir. Ayrıca, tarımsal üretimin başladığı bahar
aylarında geçici olarak mazot, gübre, tohum ve böcek ilacı kıtlığı yaşanabilir.
Bu tür gelişmeler de bitkisel üretimde aksamalara yol açabilmektedir.
Yetkililer bir sonraki üretim
döngüsü için alınan
önlemleri aktif olarak
uygulamadığı takdirde, Türkiye'nin tarımsal üretiminin yaklaşık %15'ini oluşturan depremin olduğu bölgedeki
üretim döngülerinde aksamalar
yaşanabilir, bu da üretimin düşmesine
ve gıda enflasyonunun yükselmesine neden olabilir.
Deprem Bölgesine Tarımsal Destekler
Kırsal kesimde
çadırların, konteyner evlerin ve geçici barınakların mevcudiyetine ek olarak, yaşam ve çalışma standartlarını iyileştirmek
için atılacak herhangi bir adım, çiftçilerin afetin vurduğu bölgeyi
boşaltmasını ve dolayısıyla tarımsal üretimde herhangi
bir aksama olmasını engelleyecektir. Bu bağlamda, kamu otoritelerinin yanı
sıra sivil toplum kuruluşlarının (STK'lar), özel vatandaşların ve uluslararası toplumun
devam eden desteği
sahada önemli bir unsurdur. Aynı şekilde, hükümetin
etkilenen her aileye acil nakit yardımı (15.000TL
tutarında) ulaştırması ve tarımsal üretimi destekleme taahhüdü son derece önemli olmuştur.
Tarım ve Orman Bakanlığı, kayıp bedellerini büyükbaş
ve küçükbaş hayvan
üreticilerine, kanatlı hayvan
çiftçilerine ve arıcılara bedelsiz olarak
temin edeceğini, yaklaşık
12 bin arıcıya 1 milyar
483 milyon kovana
yetecek kadar şekerin
acilen ulaştırılacağını
duyurmuştur. Ayrıca, Cumhurbaşkanlığı tüm büyükbaş, küçükbaş
ve keçi çiftçilerine 2023 yılı sonuna
kadar tek seferlik
hayvan başına yem
dağıtımı yapılması
yönünde kararname yayınlamıştır.
Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı tüm çiftçilere
2023 yılı için akaryakıt ve gübre için nakdi yardımda
bulunulacağı, afette hayatını kaybeden çiftçilerin mirasçılarına Ziraat Bankası'na başvurmaları halinde nakit ödeme yapılacağı bildirilmiştir. Aynı şekilde, Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO),
depremlerde zarar gören
lisanslı depolarda depolanan tüm ürünlerin sigortalı
olduğunu duyurdu ve afet
bölgesindeki tüm kayıtlı
çiftçilerin hububat ve bakliyatlarını kurula satabileceklerini açıklamıştır.
Tahminler, Önlemler ve
Öneriler
Afet sonrası arama kurtarma çalışmalarının tamamlanmasıyla birlikte yetkililer tarafından enkazın kaldırılması için yoğun çalışma başlatılmış
olup operasyonlar halen devam etmektedir. Molozların yeniden kullanılabilir
kısımlarının geri dönüştürülmesi ve atıkların
tarıma zarar vermeyecek uygun yerlere yerleştirilerek çevreyi veya yer altı sularını
kirletmesinin önlenmesi son derece
önemlidir. Afet bölgesinde
tarımsal üretimin devamının
sağlanması, o bölgenin
bekası ve tüm ülkenin gıda arz güvenliği
açısından aynı derecede önemlidir. Spesifik olarak, çiftçiler
mahsullerini korumalı ve
ilkbaharda ekime başlamalıdır.
Etkilenen bölgede
tarımsal üretim yapan
bazı çiftçiler afette
hayatını kaybetti. Diğerleri, kötü yaşam standartları ve depremlerin travması nedeniyle
bölgeyi terk etti. Bu göç eğilimini durdurmak ve tersine çevirmek için
yetkililer, gerekli çalışma koşullarını oluşturmak için kırsal kesimde barınak,
traktör, alet ve girdi ihtiyacını
acilen ele almalıdır. Yetkililerin
genel yardım çalışmaları kapsamında afetten etkilenen topluluklara
barınak ve yiyecek
sağlamaya çalışması üzerine, Tarım ve
Orman Bakanlığı ilgili devlet kurumlarıyla birlikte çiftçilere ek destek
sağlayacaklarını duyurulmuştur. Bu yardım, hayat normale dönene kadar devam
etmelidir.
Buna göre, afet bölgesi ve ülke genelinde kırsal yaşam ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için son depremlerden dersler çıkarılması
gerekmektedir. Yalnızca tarımsal
faaliyetlerde bulunanlar için değil, kırsal kesimdeki herkes için kırsal
kalkınmaya yönelik daha ileri adımlar atmak, gıda arz güvenliğini artırmak ve bazı şehir sakinlerini kırsal alanlara çekmek için tarımsal üretimi
daha da artırmanın
anahtarıdır. Bu tür önlemler, kentsel yenilemenin karşılığı olan "kırsal yenileme” ye katkıda bulunacak ve kent merkezlerinde ve kırsal kesimde deprem
kaynaklı kayıpları azaltacaktır.
KAYNAKÇA
·
Direk, M. (2023). “2.Uluslararası Sürdürülebilir
Ekolojik Tarım Kongresi Devam Eden Kitap”, 978-625-398-593-https://www.researchgate.net/profile/MithatDirek/publication/371951183_Proceeding_Book2023_merged/links/649dcf0895bbbe0c6e00b7ec/Proceeding-Book2023-merged.pdf#page=393
·
Çığ, F. & Toprak., Ç. C. (2023). Buğday
Üretimi Üzerindeki Depremlerin Etkileri https://www.researchgate.net/profile/Cagdas-Toprak/publication/369529365_Bugday_Uretimi_Uzerindeki_Depremlerin_Etkileri/links/641f7bb3a1b72772e4285977/Bugday-Ueretimi-Uezerindeki-Depremlerin-Etkileri.pdf
·
Politics Today. (2023). How Turkey’s
Earthquake Affected the Agriculture and Food Security? https://politicstoday.org/turkey-earthquake-agriculture-food-security/
·
Anadolu Gıda Politikaları Araştırma Merkezi.
(2021). Afet Sonrası Tarım Arazilerinin Geri Kazanımı. https://agpam.org.tr/afet-sonrasi-tarim-arazilerinin-geri-kazanimi
·
Food and Agriculture Organization of the United
Nations. (2017). The impact of disasters on agriculture – Addressing
the information gap. https://www.fao.org/3/i7279e/i7279e.pdf
·
United States Environmental Protection Agency.
(2023). Agriculture and Natural Events and Disasters. https://www.epa.gov/agriculture/agriculture-and-natural-events-and-disasters
·
TÜRKONFED 2023 Kahramanmaraş Afet Durumu
Raporu)
·
Ekolojibirligi, Ekoloji Örgütleri 1. Yıl Deprem Raporu”
Chromeextension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://ekolojibirligi.org/wp-content/uploads/2024/02/EKOLOJI-ORGUTLERI-1.-YIL-DEPREM-RAPORU.pdf
·
Kahramanmaraş Depremi Raporu_02.06.2023.pdf / AFAD, 2023. 06 Şubat
2023 Pazarcık-Elbistan (Kahramanmaraş) Mw: 7.7 – Mw: 7.6 Depremleri Raporu. 140
s.
·
https://www.asgen.com.tr/blog/icerik/deprem-bolgesinin-tarimdaki-onemi
·
TÜİK, / TÜİK "Tarım Alanları 2022”)
·
setav.org