Son yıllarda tarım ürünlerinde pestisit kullanımı çok yüksek seviyelere ulaşmıştır. Pestisitlerin yaygınlaşmaya başladığı ilk yıllardaki vaadi; tarımsal üretimde verimi artırmak, ekonomik kâr elde etmek ve dünya da açlık sorununu çözmekti. Fakat günümüzde gıda krizi ve açlık sorunu artmış, pestisitlerin kısa vadeli ekonomik faydası ise ancak insan sağlığının olumsuz etkilenmesi ve çevrenin kirlenip ekolojik dengenin bozulması olmuştur.
Günümüzde pestisitlerin, ekosistem ve insan sağlığına verdiği zararlar bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Yıllar içinde yoğun pestisit kullanımı, tarımsal üretimdeki istenmeyen ot ve böceklerin, pestisitlere karşı direnç oluşturmasına neden olmuş bu durum daha fazla pestisit kullanımını beraberinde getirmiştir. Artık ekosistem ve insan sağlığı, zararları gitgide derinleşen bir kısır döngüye girmiştir. Dünya genelinde, 1950’den buyana pestisit kullanımının yaklaşık 50 kat arttığı görülmektedir.
Pestisit kullanım seviyeleri, ülkelerin gelişmişlik düzeylerine, kültür bitkisi çeşidine, iklim koşullarına, canlı türlerine ve yasal düzenlemelere göre değişmektedir. Türkiye, pestisit kullanımı yönünden dünya ortalamasının altında kalıyor olsa da bölgesel bazda incelendiğinde, özellikle Akdeniz Bölgesi'nde, dünya ortalamasının çok üzerinde pestisit kullanılmaktadır. Türkiye’de en çok pestisit kullanılan ilk üç il; Antalya, Manisa ve Adana’dır.
Pestisitler, uygulandıkları alanlar dışında rüzgâr, yağmur, kar, sel suları ile topraktan sürüklenerek nehir, göl ve deniz sularını kirletmekte, başka bölgelere taşınarak pek çok soruna neden olmaktadır. Pestisitlerin bir kısmı püskürtülerek uygulandığında kullanılan alan dışına dağılmakta, bir kısmı buharlaşarak atmosferde kalıcı toksik madde birikimine neden olmakta, bir kısmı ise toprakta tutulmaktadır. Toprağı kirleterek kimyasal ve mikrobiyolojik parçalanma tepkimelerine girmektedir.
Pestisitlerin zaman içinde toprağın yapısını bozması ve pestisitlere direnç gelişmesi gibi nedenlerle, bir önceki yıla göre daha fazla pestisit kullanımı gerçekleştirilmektedir. Genel olarak kalıcı, biyobirikimli ve toksik etkileri olan bu maddelerin insan sağlığı üzerine akut ve uzun süreli etkileri bulunmaktadır. Pestisitler, akut zehirlenmelerin yanı sıra kansere ve doğum anomalilerine neden olabilmekte, üreme ve sinir sistemi üzerinde olumsuz etkilere yol açmaktadır.
Greenpeace, Türkiye’nin yaptırdığı pestisit kalıntı analiz sonuçlarını da içeren “Pestisitler ve Çocuklar” (28 Nisan 2025, İstanbul), raporuna göre, çocukların pestisitlere karşı yetişkinlere kıyasla çok daha hassas olduğunu ve gelişim süreçlerinde ciddi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalabileceklerini gösteriyor. Çocukların bağışıklık, sinir ve hormonal sistemlerinin gelişim aşamasında olması nedeniyle pestisitlerin etkileri yetişkinlere kıyasla daha zarar verici ve kalıcı olabilmektedir. Bilimsel çalışmalar, kritik nörogelişimsel dönemde pestisitlere maruz kalmanın, nörogelişimsel bozukluklar da dâhil olmak üzere bir çok hastalığa yatkınlığı artırdığını göstermektedir.
Günümüzde yaygın olarak kullanılan pestisitlerin, insan sağlığına ve çevreye zararlı olduğu bilimsel çalışmalar neticesinde ortaya çıkmıştır. Böylesine yaygın, bazı durumlarda gereksiz kullanılan ve hatta insan ve hayvan haklarını ihlal eden, ekolojik dengeyi bozan pestisitlerin kullanımını azaltacak alternatifler mevcuttur. Dünyanın pek çok yerinde artan organik tarım uygulamaları, agroekolojik yöntemler, onarıcı tarım ve biyolojik mücadele yöntemleri, hiç pestisit kullanmadan tarım yapmanın da mümkün olduğunu göstermektedir. Araştırmalar, agroekolojinin tüm dünya nüfusunu besleyebileceğine ve yeterli besin değerini sağlayabileceğine işaret etmektedir.
Ekolojik ilkelere dayanan,
pestisitlerin kullanılmadığı, sürdürülebilir tarım uygulamalarını ve sosyal
hareketleri bir araya getiren, bilginin birlikte oluşturulmasını temel alan
bilim ve politika çevreleri tarafından yönlendirilmek yerine, onlar tarafından
desteklenen, sürekli evrilen ve tabandan yayılan adil ve bağımsız bir gıda
sistemi geliştirilmelidir. Bu sistem, ülkenin gıda politikaları arasında
şartsız olarak kabul edilmelidir.
Pestisitlerin insan sağlığına ve çevreye verdiği zararlar, artık bilimsel olarak tartışmasızdır, ancak bu krizin çözümünü, yalnızca kontrollü ve sertifikalı üretim sistemlerinde aramak, gıda egemenliği açısından ciddi bir sorun teşkil etmektedir. Çünkü bu sistemler, çoğu zaman küçük üreticileri dışlayan, yüksek maliyetli ve merkezi otoritelerce denetlenen bir yapı sunar. Oysa gıda egemenliği, halkların kendi gıdasını üretme, sağlıklı gıdaya erişme ve tarım sistemleri üzerinde söz sahibi olma hakkını savunur.
Bugün Türkiye’de atalık tohumların takas edilmesi dahi yasaklanmışken, sertifika ve denetim dayatmaları çiftçilerin bilgi, toprak ve tohum üzerindeki kontrolünü daha da zayıflatmaktadır. Gıda güvenliğini sağlamak adına önerilen bu sistemler, aslında çiftçileri bağımlı hale getirirken, agroekolojik yöntemlerle yapılan üretimi de kurumsal standartlara sıkıştırmaktadır. Oysa çözüm; toprağın, suyun, tohumun; şirketlerin değil halkın kontrolünde olduğu, yerel bilgiye dayanan, kimyasallardan arınmış, adil ve katılımcı bir gıda sistemidir.
Gerçek bir gıda güvenliği, ancak gıda egemenliği temel alınarak sağlanabilir. Yani üreticinin ve tüketicinin sözüyle, yerelden yükselen politika ve doğayla uyumlu üretimle mümkündür. Yukarıdan dayatılan standartlarla, yasaklarla ve sertifikalarla değil.
İnsanlık, insanlığın doğada, hayatın bütünlüğünden ayrılmanın, onun kendi yıkımına ve ulusların yok oluşuna sebep olduğunu anlamış bulunuyor. İnsanlık ancak hayatın bütünü ile yeniden eklemlenmek suretiyle güçlü olabilir.
Tarım Orkam-Sen Kadın
Ekoloji Grubu olarak ekolojik sorunlar ile toplumsal adaleti bir bütün olarak
ele alıp mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz.
Tarım Orkam-Sen Kadın Ekoloji Grubu