image

      Kapitalist sistemin dünya kaynaklarını paylaşım süreci adına devam ettirdiği  politikaların  sonuçları çoklu bir krize dönüşmüş ve tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de tehlikeli boyutları çoktan aşmıştır. Çünkü kapitalist ataerkil sistem kendi çıkarları dışındaki her şeyi  öteki olarak tanımlamakta ve tahakküm altına alarak  metalaştırarak yok etmeye çalışmaktadır. Bu kapsam içerisinde bakıldığında  yaşanan ekolojik ve toplumsal sorunların temelinde de insanın insana tahakkümü ve doğaya hükmetme  zihniyetinin yer aldığını açıkça görmekteyiz.

    Doğayı insanın hizmetine sürerek bu ikisi arasındaki diyalektik bağı görünmez kılan rant ve kâr odaklı sömürü sisteminin  doğaya yaptığı müdahaleler ve doğada bulunan tüm varlıkların bir tüketim nesnesi olarak görülmesi, insanlık için ağır sonuçları da beraberinde getirmiştir..Oysa insan ve doğa arasındaki ilişkinin tarihi, tarihin kendisi kadar köklü-eski bir ilişkidir. İnsan ve doğa arasında gelişen sözsüz anlaşmayı bozan tüm pratikler bütün yaşam alanlarımızı da aynı ölçüde etkilemektedir. Sonuç olarak yaşanan ekolojik krizler ve iklim değişiklikleri, yalnızca doğayı değil emeği de tehdit eden küresel bir sorun olarak karşımızda durmaktadır .

     Kapitalist tarım politikaları da doğal kaynakları sınırsız birer meta olarak görür. Ormanlık alanların yok edilmesi, tarım alanlarının imara açılarak maden sahaları, termik santraller, HES’ler vb. yapılarla tahrip edilmesi, tarımda zehirli kimyasalların kullanılması, su kaynaklarının tükenmesi, kuraklık, erozyon ve biyoçeşitliliğin yok olması gibi durumlar da  ne yazık ki bu anlayışın sonucudur. Halk, üretim ve yaşam alanları yok edilerek yoksulluğa sürüklenmektedir. Ekonomik kriz derinleşmekte, gıda krizi ve enflasyonu arttırmakta, faturası ise emeği ile geçinen tüm emekçi kesimlere yüklenmektedir. Kuraklık, gıda krizi ve doğal afetler karşısında en savunmasız olanlar, tarımda ve gıda üretiminde çalışan milyonlarca emekçidir. Üstelik bu tahribatın bedeli olarak tarım, gıda ve çevre alanında çalışan biz emekçiler güvencesiz, sağlıksız koşullarda çalışmaya zorlanmaktadır.

     Tarım Orkam-Sen olarak biliyoruz ki; doğanın talanı ile emeğin sömürüsü aynı kökten beslenir. Tarım politikaları, şirketlerin çıkarlarına göre değil halkın gıda güvencesini, ekolojik dengeyi ve tarım emekçilerinin haklarını koruyacak şekilde düzenlenmelidir. Hepimiz, sadece üretimin değil, aynı zamanda doğanın ve emeğin savunucuları olmak zorundayız.

       Peki ne yapmalı?

    Sadece insan refahını ve rantçı kesimleri düşünen, insanı tüm canlı ve cansız varlıkların üzerinde konumlandıran türcü zihniyetin kurduğu bu sistem kabul edilemez.

    Kâr odaklı değil kamusal yararı gözeten politikalar savunulmalıdır. Çıkarılan yasalar şirketlerin daha fazla kazanmasına yönelik değil ekolojik düzenin korunarak tüm canlıların yaşam hakkının savunulduğu bir taraftan bakılarak,  halkın yararına  olacak şekilde hazırlanmalıdır.

       Sürdürülebilir tarım uygulamaları yaygınlaştırılmalı, küçük üreticiler desteklenmeli ve yerel tohumlar korunmalıdır.

      İklim krizine ve ekolojik yıkımlara karşı mücadelede emekçilerin sesi daha gür çıkmalı; savaşlara karşı barışın savunulduğu, şiddetsiz, sömürüsüz bir yaşam gerçekliğinde kadın, emek ve ekoloji mücadelesinin ortak bir zeminde buluştuğu bir mücadele ağı güçlendirilmelidir.

     Kamuya ait tarım ve gıda denetim sistemleri güçlendirilmeli, bilimsel bilgiye dayalı, ekolojik hassasiyeti olan bir üretim modeli teşvik edilmelidir.

    Doğa talanına karşı demokratik denetim mekanizmaları oluşturulmalı, ekosistemlerin korunması için halkın ve emekçilerin söz hakkı artırılmalıdır.

    Unutulmamalıdır ki, doğanın korunması da emeğin haklarının savunulması da bilimsel veriler ve gerçekler temel alınarak yürütülmelidir. Kapitalizmin dayattığı çarpık kalkınma anlayışına karşı durmak için bilimi rehber edinmeli ve doğanın yasalarına uygun, etik ve sürdürülebilir politikalar geliştirmeliyiz.

   Doğayı ve emeği birlikte savunmadan ne ekolojik dengeyi ne de adil bir yaşamı kurabiliriz. Bu yüzden mücadelemiz, yalnızca bir sendikal hak mücadelesi değil aynı zamanda insanlık ve gezegen için bir yaşam savunusudur. Kapitalizmin sömürü düzenine karşı emeğin, bilimin ve doğanın yan yana geldiği güçlü bir dayanışma hattı kurmak, geleceğimizin tek güvencesidir. Yaşamın her alanında bu değerlerin savunucu olan düşmeyen ve dik duran  herkese selam olsun!

 

Tarım Orkam-Sen Kadın Ekoloji Grubu