Kapitalizmin gelişimiyle birlikte kadın emeği; düşük maliyetli ve
güvencesiz iş gücü olarak, üretim süreçlerine dahil edilirken; toplumsal
cinsiyet eşitsizliği bu sömürüyü daha da derinleştirmiştir. Türkiye’de
kadınlar, sanayileşme ve kentleşme sürecinde, iş gücüne katılımda büyük
engellerle karşılaşırken, özellikle tarım sektöründe, yoğun bir şekilde emek
harcamalarına rağmen ekonomik ve sosyal haklardan yoksun bırakılmışlardır.
Mevsimlik tarım işçiliği ve aile emeğine dayalı üretim modelleri içinde
kadınlar; düşük ücret, sosyal güvencesizlik, uzun çalışma saatleri ve kötü
yaşam koşullarıyla mücadele etmek zorunda kalmıştır. Günümüzde ise; iklim
krizi, tarımsal üretimde yaşanan dönüşümler ve artan ekonomik baskılar, kadın
tarım işçilerinin maruz kaldığı eşitsizlikleri daha da derinleştirmektedir.
Bu ağır çalışma
koşulları kadınların; sağlık, eğitim ve sosyal hayata katılım gibi temel
haklardan mahrum kalmasına neden olmaktadır. Tarımsal üretimin
sürdürülebilirliği, kadın emeğine dayanmasına rağmen, kadın tarım işçileri hala
görünmez kılınmakta ve emeklerinin karşılığını alamamaktadır.
İş Güvencesizliği, Ayrımcılık ve
İklim Krizinin Kadın Tarım İşçilerine Etkisi:
Kadın Tarım İşçileri ve Çifte Sömürü: Kadın işçiler, tarlada erkeklerle aynı işi yapmalarına rağmen daha düşük
ücret alıyor, üstelik bu ücretlerin büyük bir kısmı genellikle eşlerine veya
aile büyüklerine veriliyor. Ayrıca kadınlar, tarlada çalışmanın yanı sıra çocuk
bakımı, yemek, çamaşır ve temizlik gibi işleri de üstlenmek zorunda kalıyor.
Temel hijyen ihtiyaçlarının karşılanmadığı, tuvalet, banyo ve temiz su
erişiminin olmadığı çalışma alanlarında, kadınlar sağlık sorunlarına daha açık
hale geliyor.
Etnik Köken, Ayrımcılık
ve İnsan Hakları: Mevsimlik tarım işçilerinin önemli bir kısmı kürt,
arap ve göçmen topluluklardan oluşuyor. Bu durum, işverenler ve yöre
halkı tarafından ayrımcılığa hatta şiddete maruz kalmalarına neden oluyor.
Etnik kimlikleri nedeniyle daha düşük ücret alan, kötü muameleye uğrayan ve
sosyal hizmetlere erişimi kısıtlanan emekçiler, insan hakları ihlallerinin en
yoğun yaşandığı gruplardan biri haline geliyor. Ayrıca göç yollarında, tarlada yaşanılan taciz ve
tecavüzler başta olmak üzere, kadına yönelik şiddet mevsimlik kadın tarım
işçilerinin yaşadıkları en önemli sorunlar arasındadır.
Aşırı sıcaklıklar
ve sağlık riskleri: Son yıllarda yaz aylarında hava sıcaklıklarının
40°C’nin üzerine çıkması, tarım işçileri için ciddi sağlık riskleri yaratıyor.
Sıcak çarpması, susuzluk, cilt hastalıkları ve solunum yolu rahatsızlıkları
giderek artıyor. Ancak işçilerin dinlenme alanları, temiz su ve gölgeliklere
erişimleri yok denecek kadar az. Kadın işçilerin %95’i kayıt dışı çalışmakta ve sağlık alanında sadece “kendilerinin hâlâ
yeşil kart olarak ifade ettikleri” sosyal güvenceye sahiplerdir.
Olumsuz hava olayları ve iş güvencesizliği: Kuraklık, sel, dolu ve fırtına gibi hava olayları tarımsal üretimi olumsuz etkileyerek işçilerin gelirini ve iş sürekliliğini tehdit ediyor. Mevsimlik işçilerin zaten güvencesiz olan çalışma düzeni, iklim değişikliği nedeniyle daha da istikrarsız hale geliyor.
Peki Ne Yapılmalı?
Her ne kadar 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nda mevsimlik tarım işçilerinin sendikalaşmalarına engel bir hüküm bulunmasa da ülkemizde bu alanda çalışanlar en örgütsüz kesimlerden birini oluşturmaktadır.
İklim ve Çalışma Yasası çıkartılmalı: Bu yasayla birlikte, aşırı sıcaklıklarda çalışma saatleri düzenlenmeli, işçilerin güvenliği sağlanmalı. Sağlık, analık, işsizlik, iş kazaları ve meslek hastalıkları, yaşlılık, malullük, ölüm gibi sosyal risklere karşı bütün bu haklar kanun kapsamında koruma altına alınmalıdır. İklim değişikliği ve çalışma yasaları doğrudan birbirine bağlanmış, tek bir çerçeve yasası olarak Türkiye'de bulunmamaktadır. Bu alanlarda daha fazla entegrasyon yapılmalıdır. Yasaların uyumlu hale getirilmesi, çevresel sürdürülebilirlik ve işçi haklarının korunması açısından önemli bir konu olarak gündeme getirilmelidir.
Ayrımcılığa karşı yasal önlemler alınmalı: Etnik kimliğe, cinsiyete veya yaşa bağlı ücret farklılıkları ortadan kaldırılmalı ve tüm tarım emekçilerine eşit muamele sağlanmalı. Mevsimlik gezici ve geçici tarım emekçilerinin tümüne, kadına yönelik her türlü şiddetin önlenmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliği farkındalık eğitimleri verilmelidir.
Barınma, beslenme, sağlık hizmetleri ve sosyal faaliyetlere erişim sağlanmalı: Temiz su, hijyen olanakları, temel sağlık hizmetleri, özellikle kadınlar ve çocuklar için öncelikli hale getirilmelidir. Mevsimlik gezici ve geçici tarım emekçiliğinin kaçınılmaz olduğu hallerde demokratik örgütlülük ve bilinç temelinde, onurlu yaşam ve çalışma koşullar sağlanmalıdır. Bu temelde barınma, beslenme, sağlık, ücretler konusunda yeterlilik sağlanarak, eğitim-kültür-sanatla ilgili etkinliklere de olanak tanınmalıdır.
Çocuk işçiliği yasaklanmalı ve eğitim hakkı güvence altına alınmalı: Tarım işçilerinin çocukları için ücretsiz eğitim ve kreş hizmetleri sunulmalıdır.
Kimyasal tarım ilaçlarının zararlarına karşı acil önlemler alınmalı: Tarım işçilerinin sağlığını tehdit eden kimyasal tarım ilaçlarının kullanımına sınırlama getirilmelidir.
Kadın kooperatifleri desteklenmeli, köylere dönüş etkin biçimde gerçekleştirilmeli: Kolektif üretim teşvik edilmeli, kadınların kendi üretim alanlarını
kurmalarına olanak sağlanmalıdır. Etnik kimliğe, cinsiyete ve yaşa bağlı ücret
ayrımcılığına son verilmelidir. Köylere dönüşlerin etkin biçimde gerçekleştirilmesi sağlanmalı, kendi
topraklarında kendilerinin yöneteceği bitkisel ve tarımsal üretim faaliyetlerinin önü açılmalı ve kendi
yaşadıkları yerlerde ihtiyaçlarını giderebilecek ekonomik faaliyetlerin örgütlenmesi
desteklenmelidir.
SONUÇ:
8 MART SADECE BİR ANMA DEĞİL GERÇEK BİR DEĞİŞİMİN BAŞLANGIÇ GÜNÜDÜR
Kadın tarım işçileri,
tarımsal üretimin temel direklerinden biri olmasına rağmen, güvencesiz ve ağır
çalışma koşulları altında yaşam mücadelesi vermektedir. Kapitalizmin dayattığı
sömürü düzeni ve iklim krizinin derinleştirdiği sorunlar, bu emeğin daha da
değersizleştirilmesine ve sömürülmesine
yol açmaktadır. Ancak kadınların hak ettiği insanca çalışma koşullarına
kavuşabilmesi, tarım politikalarının sosyal adalet çerçevesinde yeniden
şekillendirilmesiyle mümkündür.
Türkiye’de iklim değişikliğine karşı alınan
önlemler sadece şehirleri değil, tarlalarda çalışan milyonlarca emekçiyi de
kapsamalıdır. Değiştirmemiz gereken en önemli şey ise, kadın emeğinin ve
çocukların geleceğinin iklim krizinin gölgesinde yok olmasına izin veren
kapitalist sistemdir. Tarım emekçisi kadınlar ve çocukları için insanca bir yaşam,
çalışma koşulları sağlanmadıkça; çocuk işçiliği ve kadın emeği sömürüsü sona
ermedikçe; “8 Mart Kadınların Uluslararası Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü”
yalnızca bir anma günü olarak kalır. Bu yüzden, 8 Mart’ı gerçek bir değişimin
başlangıcı yapmak için Tarım Orkam Sen Ekoloji Kadın Grubu olarak mücadelemizi sürdürmeye
ve büyütmeye devam edeceğiz.