Türkiye,
yeni bir yağma ve sömürü düzenlemesinin eşiğindedir. Bu yağma ve tahakküm
dalgasıyla karşı karşıya gelmemize sebep ise AKP’li milletvekillerinin,
sermayedarların temsilciliğini yaparak, kamuoyunda “Süper İzinli Torba Yasa”
olarak anılan bir yasa teklifi hazırlayarak meclise getirdiler.
Seçim
zamanı ev ev, köy köy dolaşan vekiller seçildikten sonra ne için mecliste
olduklarını unuttular. Tamamen sermaye odaklı kar-çıkar ilişkileri üzerine
yasalar çıkarmaları kabul edilir bir durum değil. Onlara oy veren halkın ve
hizmet ettikleri toplumun ormanlarına, meralarına, zeytinliklerine, kültürel ve
doğal varlıklarını; sınırsız madencilik faaliyetlerine, enerji tekellerine ve
sermaye gruplarına açmayı hedefleyen bir talan programını meclisten oylayarak geçirmeleri
telafisi olmayan bir yola gireceğimizin göstergesidir.
Çünkü
bu yasa teklifi; yalnızca bir torba yasası değil; halk iradesine, doğanın
haklarına ve emekçilerin yaşam alanlarına yönelik topyekûn bir saldırıdır. Ne
anayasal güvencelere ne de demokratik hukuk düzenine sığdırılamayacak bu yasa,
açıkça yerli ve yabancı sermaye gruplarının, sınırsız kâr hırsı için, halkın
toprağını, suyunu, havasını, geçimini ve geleceğini yok etmeyi hedeflemektedir.
AKP
eliyle meclise sunulan ve kamuoyunda “Süper İzinli Torba Yasa” olarak bilinen
teklif, açıkça maden, enerji ve inşaat tekellerine sınırsız ayrıcalık
tanımakta; halkın müştereklerini özel sermayenin çıkarına tahsis etmektedir.
Bu
yasa, sadece doğayı değil; köylüyü, işçiyi, kadını, çocuğu, geleceği hedef
almaktadır. Bu yasa, halkın değil; zenginliğine zenginlik katmak isteyen sermayedarların
yasasıdır.
Bu
yasa, yaşam alanlarımızı piyasaya devreden bir sınıf saldırısıdır.
YASA
NE GETİRİYOR?
Ormanlar,
meralar, zeytinlikler, kıyılar şirketlere sınırsızca açılıyor.
Zeytinlikler: Bin yıllık yaşam kültürüne sahip olan
zeytinlikler, yeni yasa ile maden sahalarına dönüştürülmesine “kamu yararı”
kılıfıyla izin verilecek. Zeytin ağaçları taşınamıyorsa, “eşdeğer” bahçe
kurulması yeterli görülecek.
Zeytinlikleri
madenlere feda etmek, sadece doğayı değil, emekçilerin geçim araçlarını ve
tarihsel belleğini de ortadan kaldırmaktır. Bu doğrudan sınıfsal bir
mülksüzleştirme operasyonudur.
Meralar: Hayvancılığa elveda, sermayeye merhaba
diyebiliriz.
Mera
Kanunu’nda yapılan değişiklikle, çok iyi nitelikteki meralar dahi enerji
yatırımlarına açılabilecek. Alternatif alan araştırması zorunluluğu
kaldırılıyor. Kırsal geçim kaynakları, gıda güvenliği ve yerel ekosistemler göz
ardı edilerek, meralar sermayeye devredilecek.
Bu,
sadece hayvancılığı değil, köylünün bağımsız üretimini ve geçimini yok eden bir
düzenlemedir. Meraları yok etmek, köylüyü doğadan koparıp şirketlerin ucuz
işgücü deposuna dönüştürmeyi hedeflemektedir.
Ormanlar: Madencilik için açık hedef haline
getiriliyor.
Orman
vasıflı arazilerde madencilik için gereken tüm izinler artık doğrudan MAPEG
tarafından sağlanabiliyor. OGM (Orman Genel Müdürlüğü) gibi kurumların görüş
verme yetkisi fiilen kaldırılıyor. ÇED sürecindeki tüm denetim mekanizmaları
işlevsizleştiriliyor.
Bu
düzenlemeyle birlikte ormanın korunması değil, sermayeye açılması esas hale
gelmiştir. OGM’nin “olumsuz” görüş hakkının ortadan kaldırılması, doğanın
haklarını savunacak hiçbir kurumun kalmaması anlamına gelmektedir.
ÇED
süreçleri kâğıt üzerinde bırakılarak, sermaye için tüm izin mekanizmaları
otomatikleştiriliyor.
ÇED
Süreci: Sermaye için olumlu, halk için formalite
Yeni
düzenleme, şirketlerin yatırım sürecinde ÇED (Çevresel Etki Değerlendirmesi)
sürecini sadece bir formaliteye indirgiyor. Kurum görüşleri üç ay içinde
verilmezse otomatik “olumlu” sayılıyor. Bu, halkın, köylülerin, doğa
savunucularının söz hakkının fiilen ortadan kaldırılması anlamına geliyor.
Devletin
denetleme işlevi, sermaye için otomatik onay mekanizmasına dönüşüyor.
Kamusal
denetim kaldırılıyor, tüm izin süreçleri sermaye dostu MAPEG’e devrediliyor.
MAPEG
(Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü), artık yatırımcı şirketler adına tüm izin
süreçlerini yürütebilecek. Kurumlar, üç ay içinde cevap vermezse MAPEG doğrudan
“izin verilmiş sayılır” hükmünü işletiyor. Yani halkın vergileriyle çalışan
kamu kurumları, sermayenin noterine dönüştürülüyor.
Bu,
sadece doğanın değil, demokratik kamu yönetiminin de tasfiyesidir. MAPEG’in
şirket temsilcisi gibi çalışması, kamu hizmetini değil sermaye çıkarlarını
önceleyen bir devlet mimarisinin inşasıdır.
Kamulaştırma
yetkisi genişletiliyor, halkın mülkiyeti şirketlerin hizmetine sunuluyor.
Kamusal doğal varlıklar, “üstün kamu yararı” kılıfıyla özel şirketlere peşkeş
çekiliyor.
Kaçak
yapılar yasallaştırılarak, hukuksuzluk ödüllendiriliyor.
Tabiat
ve Kültürel Varlıkları: Yeni
düzenleme, bir alanda kültür varlığı tespit edilirse ve ilgili kurum yatırım
iznini vermezse, bu kurum “yatırımcıya tazminat ödemekle” yükümlü hale
getiriliyor. Bu durum, kamu görevi yapan bir kurumun cezalandırılması ve doğayı
savunmanın suç sayılmasıdır. Kamunun savunuculuğu yapan kurumlar, tazminat
tehdidiyle susturulmak isteniyor.
Bu
düzenlemeler, emekçileri mülksüzleştirmenin, kırsalı sermayeye açmanın, doğayı
metalaştırmanın adımlarıdır. Bu bir “kalkınma” değil; şirketlerin kâr hırsına
ortak olarak ülkenin talan edilmesidir.
İklim
Kanunu ve Maden Kanunu;
İklim
Kanunu, 2 Temmuz tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilmiş ve 9
Temmuz 2025 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanunun
tanıtımında, net sıfır emisyon hedefi doğrultusunda doğal alanların korunması,
yutak alanların genişletilmesi ve emisyon üretiminin azaltılması hususları
özellikle vurgulanmaktadır. Ancak, hazırlanan yeni torba kanun ile yapılması
planlanan düzenlemeler, yürürlüğe girmesinin üzerinden henüz bir hafta geçmemiş
olan İklim Kanunu’nun temel hedefleriyle açıkça çelişmektedir.
TORBA
YASA, EKOLOJİK KIRIMIN YASASIDIR.
Bu
yasa ile birlikte:
•
Ekosistemler
parçalanacak, yaşam döngüsü bozulacak.
•
Orman
yangınları artacak, toprak çoraklaşacak.
•
Gıda krizi
derinleşecek, kırsal üretim çökertilecek.
•
Milyonlarca
insanın temiz hava, su, gıda ve sağlıklı çevre hakkı tehdit altında kalacak.
•
Anayasa’nın
çevreyi, tarımı, ormanı, kültürü, halk sağlığını ve kamu yararını koruyan
maddeleri ihlal edilecek.
•
Köylülerin,
üreticilerin, arıcıların, hayvancıların binlerce yıllık bilgi ve üretim
birikimi yok sayılacak.
•
Enerji
güvenliği yalanıyla, ekosistemlerin ve toplumsal yaşamın geri döndürülemez
biçimde tahribatına zemin hazırlanacak.
Tüm
demokratik katılım yollarını ve yerel halkın söz hakkını ortadan kaldıran bu yasa,
sadece doğayı değil; aynı zamanda yaşamı, emeği ve halkın iradesini yok
sayıyor. Doğanın bir kaynak değil, yaşamın ta kendisi olduğunu; sermayenin
değil, yaşamın sürdürülebilirliğinde olduğunu biliyoruz. Bu yasa, iklim krizini
derinleştirecek ve Türkiye’yi uluslararası çevre yükümlülüklerinden koparacak
bir adımdır.
Çünkü
bu yasa; köyleri boşaltma, kırsalı tasfiye etme ve sadece kendi bünyelerinde
çalışacak işçileştirilmiş bir yoksullar kitlesi yaratma hedefi oluşturmak
istiyor. Tüm bunlar, sermayenin ucuz, örgütsüz, sessiz ve köksüz bir işgücü
yaratma stratejisidir.
Bu
yasa ile; köylü üretimden koparılarak, taşeron ya da işsiz bırakılacak, tütün,
şeker ve zeytin üreticisinin yaşadığı gibi bu kez merasını, zeytinliğini
kaybeden köylü, güvencesiz işçiye dönüştürülecek.
YASA
KARŞISINDA NE YAPMALIYIZ?
Tarım
Platformu Bileşenleri olarak, tüm demokratik kitle örgütlerine, sendikalara,
meslek odalarına, yerel platformlara ve halk örgütlerine çağrımızdır: Bu yasayı
durdurmak, ancak birleşik bir halk muhalefetiyle mümkündür.
Toprağımıza,
ormanımıza, zeytinliğimize, suyumuza, yaşamımıza sahip çıkmak için; sınıfsal ve
ekolojik bir mücadele hattında buluşalım. Tüm emek ve meslek örgütlerini,
halkın yanında saf tutmaya, bu talan yasasına karşı acil ve birleşik mücadele
cephesi oluşturmaya davet ediyoruz.
Yok
edilen doğa, susturulan halktır. Sermaye için değil; emek, yaşam ve doğa için
örgütlenip bir araya gelme zamanıdır. Zeytinliğini kaybeden köylüyle, havası
kirlenen kentli işçinin, suyuna sahip çıkan mahalleliyle ormanını savunan
ekoloji aktivistinin mücadelesi ortaktır ve ortak olmalıdır da.
Ortak
mücadele sürecinde Tarım Platformu Bileşenleri olarak öncelikli talebimiz;
Süper İzinli Talan Yasası derhal TBMM gündeminden geri çekilsin.
TARIM
PLATFORMU
DİSK
Türkiye Gıda Sanayii İşçileri Sendikası (GIDA-İŞ)
KESK
Tarım ve Ormancılık Hizmet Kolu Kamu Emekçileri Sendikası (TARIMORKAM-SEN)
Su
Ürünleri Kooperatifleri Merkez Birliği (SÜR-KOOP)
Tarım
ve Gıda Etiği Derneği (TARGET)
Tarımsal
Gelişme Eğitim ve Sosyal Dayanışma Vakfı (TARGEV)
TMMOB
Çevre Mühendisleri Odası
TMMOB
Gıda Mühendisleri Odası
TMMOB
Kimya Mühendisleri Odası
TMMOB
Meteoroloji Mühendisleri Odası
TMMOB
Ziraat Mühendisleri Odası
Tüketici
Hakları Derneği (THD)
Tüketici
Dernekleri Federasyonu (TÜDEF)
Tüketiciyi
Koruma Derneği (TÜKODER)
Tüm
Üretici Köylü Sendikası (TÜM KÖY SEN)
Türkiye
Biyologlar Derneği (TBD)
Türkiye
Ormancılar Derneği (TOD)
Türkiye
Sulama Kooperatifleri Merkez Birliği (TÜS-KOOPBİR)
Türkiye
Ziraatçılar Derneği (TZD)
Veteriner
Hekimler Derneği (VHD)