2025 yılı, Türkiye için orman
yangınları açısından zorlu başladı. Her yıl olduğu gibi bu yılda havaların
ısınması ile başlayan yangınların, kontrol altına alınmasındaki yaşanan zorluk
ve mücadele sonucunda yeni başlayacak olanlarında habercisi olduğunu Haziran
ayının sonunda 7 ilde başlayan yangınların haberinde dile getirmiştik.
Tarım ve Orman Bakanlığı ile
Orman Genel Müdürlüğü (OGM) tarafından paylaşılan verilere göre, 1 Ocak–6
Temmuz tarihleri arasında ülke genelinde toplam 1.351 orman yangını tespit
edildi. Bu sayı, geçtiğimiz yıllara kıyasla erken dönemde yaşanan yoğunluk
açısından dikkat çekici bir artışa işaret ediyor. 26 Haziran–3 Temmuz tarihleri
arasında 576 orman yangını meydana geldi. Bu kısa süreli
artış, yangın sezonunun henüz başında olunduğu düşünüldüğünde, yaz aylarının ne
denli riskli geçeceğinin bir işareti olarak değerlendiriliyor. Yılın ilk
yarısında toplamda 3.015 yangın vakası kaydedildi.
Bunların 1.295’i ormanlık alanlarda, 1.720’si ise orman
dışı bölgelerde gerçekleşti. Bu durum, kırsal ve tarım alanlarındaki
yangınların da ciddi bir tehdit oluşturmaya devam ettiğini gösteriyor.
Orman yangınlarında, küresel
ısınma ve iklim değişikliği etkileri son yıllarda daha şiddetli görülmektedir.
Ülkemiz konum itibariyle iklim değişikliğinin en şiddetli yaşandığı coğrafi
konuma sahiptir. 2025 Haziran ayında meteorolojik veriler, mevsim normallerinin
üzerinde seyretmiş olması iklim değişikliğinin tam anlamıyla yansımasıdır.
Orman yangınlarındaki diğer
faktör ise %90 insan kaynaklı iken %10 doğal kaynaklıdır. İhmal ve dikkatsizlik
sebebi ve üstüne rüzgarın şiddeti de eklenince yangınların boyutu hızlı bir
şekilde artmaktadır.
Zamanında ve hızlı müdahale
aslında boyutun büyümeden kontrol altına alınmasını sağlamaktadır fakat yeterli
eğitim ve doğamıza olan tutum göz önünde bulundurulduğunda bilinçsiz ve
umursamaz bir tavır nedeniyle topraklarımızı, evlerimizi hatta işlerimizi kaybetme
ile karşı karşıya kalıyoruz.
Yeterli müdahale için geçmişten
bu güne günden güne artan yangınlar için havadan söndürme araçlarının
yetersizliğini dile getiriyoruz. Tarım ve Orman Bakanlığı her ne kadar müdahale
araçlarının yeterli olduğunu savunsa da aynı anda birçok bölgede çıkan yangınlara
müdahale etmek için sayının yetersiz kaldığının onlarda farkında. Bilinmesi gereken bir gerçek yangınları hava
araçları söndürmez, yangınları kara ekipleri, insan mücadelesi söndürür. Yetersiz
personel, yetersiz ekipman ve amatör insanların çabalarıyla hızlı ve kontrolsüz
büyüyen yangınların kontrol altına alınmasını beklemek çok fazla iyimserlik
olacaktır.
İki aylık dönemde Orman emekçileri ve gönüllülerden oluşan yangın müdahale ekiplerinden yaşanan kayıplar, yaralanmalar tamamen işgücü ve koordinasyon eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Orman yangınlarına müdahale sırasında sadece kamuoyuna yansıyan iki aylık dönemde 15’e yakın orman emekçisi yaşamını yitirmiş, 20’den fazla emekçi ve gönüllü ise yaralanmıştır. Önceki yıllarda yaşanan kayıpları dile getirmiyoruz bile… Yeterli eğitim, kontrol, denetimsizlik, cezasızlık önünü alamayacağımız kentlerin, ormanların, canlıların kaybı ile sonuçlanacaktır. Yangınların büyük kısmının insan kaynaklı olduğunu düşünülürken, hem sıcaklık hem de rüzgar açısından kritik uyarıların olduğunu özellikle Temmuz sonu ve Ağustos aylarında yangın riskinin artması bekleniyor.
İklim değişikliği ve insan
faktöründen sıkça bahsedilirken, bir gerçeklik de aslında önemli faktörlerden
biri iken nedense dile getirilmiyor. Tarım ve orman arazilerinin sermayeye açık
hale getirilmesi. Böyle bir durumun gerçekliğini kabul etmeyip inkar etseler de
gözle görülen yangınların daha çok kıyı şeritlerinde özellikle Trakya, Marmara,
Ege ve Akdeniz bölgelerinde meydana gelmesi ve buraların riskli bölge gibi
gösterilmesi akıllarda son çıkarılan yasa sonrasında soru işaretleri bırakıyor.
Kamuoyu konu hakkında gerçekçi bilgilerle aydınlatılmıyor. Geçmiş yıllarda
yaşanan yangınlar sonrasında imara açılan bölgeleri, bunların kime peşkeş
çekildiğini hepimiz iyi biliyoruz. Usulsüz yapılan işlemlerin artık yasa ile
yasal hale getirilmesi ise topraklarımıza, geçimini bu topraklardan sağlayan
insanlara yapılmış en büyük hakarettir. Maden sahası, turizm bölgesi için göz
yumdukları talan aslında tek tek kaybedilmiş halk ve topraktır.
Anayasa ile güvence altına alınan
sahalar nedense göstermelik işlevlerle üzeri örtülüyor. Kamuoyuna yansıtılanla
gerçek birbirini tutmuyor. Bu sahalarda ağaçlandırma yapılması
ekolojik olduğu kadar anayasal da bir zorunluluktur. Anayasamızın 169.
Maddesi'nde yer alan “Yanan ormanların yerinde
yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık
yapılamaz” hükmü gereği yanan orman alanlarında yeni ormanlar
kurulması zorunludur.
Umuyoruz ki daha fazla ormanımız
zarar görmeden bir an önce doğru müdahale yapılsın. Denetimsizliğin günden güne
arttığı ve toprağın, ormanların, meraların değersizleştirildiği bir iktidarla;
havamıza, suyumuza, toprağımıza ve ormanlarımıza sahip çıkma mücadelemiz günden
güne zorlaşmaya başlamaktadır. Bu mücadele sadece bir toprak değil, sermayeye
karşı geleceğimiz için verdiğimiz mücadeledir.
Doğamız için birleşelim, birleşirsek kazanırız!
Tarım Orkam Sen Merkez Yönetim Kurulu