image

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan ve ardından yoğun eleştiriler üzerine geri çekilen İklim Kanunu Teklifi, iklim krizinin aciliyetine ve çok boyutluluğuna yanıt vermekten uzaktır. Yasa tasarısı, toplumun farklı kesimlerinin taleplerini, bilimsel gerekçeleri ve ekolojik dengeleri göz ardı ederek hazırlanmış; katılımcılıktan uzak, piyasacı ve yüzeysel bir metin olarak gündeme gelmiştir.

Meclis Çevre komisyonundan geçerek, TBMM Genel Kurulunda ilk 4 maddesi kabul edildikten sonra 15 Nisan 2025 günü meclis görüşmelerinden geri çekilmiş olsa da, yasa tasarısını bu haliyle hazırlayan aklı geleceğimiz için tehdit kabul ediyor, itirazlarımızı kamuoyu ile paylaşmayı büyük bir sorumluluk olarak görüyoruz.

Tasarıda;  temel bileşenlerden biri olan Emisyon Ticaret Sistemi (ETS), şirketlerin kirletme hakkını “satın alarak” kullanabileceği, çevresel sorumluluğun metalaştırıldığı bir piyasa mekanizması olarak kurgulanmıştır. Bu sistem, doğrudan kirletme hakkının alınıp satılabilir hale gelmesi anlamına gelmekte, dolayısıyla sistemin maliyeti dolaylı vergiler ve artan enerji fiyatları üzerinden halka yüklenmesine sebep olacaktır.

Gerçek bir iklim yasası, karbon ticareti ile değil, yenilenebilir enerjiye kamu yatırımı, fosil yakıt teşviklerinin sonlandırılması, tarımda ve kentlerde adil dönüşüm, ekolojik bölge planlaması gibi somut adımlarla inşa edilir.

Yasa Ne Vaat Ediyor, Ne Vaat Etmiyor?

·        Fosil yakıtlardan çıkış için hiçbir takvim, hedef ya da yaptırım içermemektedir.

·        İklim krizine en fazla katkısı olan sektörlerin (enerji, ulaşım, sanayi) dönüştürülmesine dair somut politikalar yer almamaktadır.

·        Karbon ticareti gibi piyasa mekanizmalarına ağırlık verilmiş, ancak iklim adaleti ve toplumsal eşitlik konuları göz ardı edilmiştir.

·        Katılımcılık ilkesinden uzak bir biçimde hazırlanmış, yerel yönetimler, meslek odaları, ekoloji hareketleri ve yurttaşlar sürece dâhil edilmemiştir.

·        “Adil dönüşüm” kavramı sadece bir kavramsal süs olarak kalmış, kırılgan kesimlere (kadınlar, çocuklar, çiftçiler, göçmenler) yönelik özel tedbirler düzenlenmemiştir.

Yasa bu haliyle, iklim krizini sadece “yönetilecek bir risk” olarak ele almaktadır. Oysa bizler biliyoruz ki bu kriz aynı zamanda bir sistem krizi, bir adalet krizi ve bir gelecek krizidir.

Kanun Tasarısında Tarım Politikaları Yok, Gıda Egemenliği Tehlikede!

Kanun teklifinde tarım sektörü, iklim krizinden doğrudan etkilenen başlıca alanlardan biri olmasına rağmen neredeyse hiç yer almamaktadır. Oysa Türkiye’de iklim değişikliğine bağlı olarak:

·        Kuraklık artmakta,

·        Tarımsal verim düşmekte,

·        Su kaynakları tükenmekte,

·        Küçük üreticiler geçimlerini sürdürememekte,

·        Kırsal alanlar hızla boşalmaktadır.

Konya Ovası’nda yer altı su kaynaklarının tükenmesi nedeniyle çapları onlarca metreyi bulan obruklar oluşmakta, tarım alanları fiilen yok olmaktadır. Bu tablo, sadece ekolojik bir yıkım değil, aynı zamanda gıda güvencesi ve kırsal yaşam için de ciddi bir tehlikedir.

Ayrıca son yıllarda artan fosil yakıt projeleri ve enerji yatırımları nedeniyle özellikle zeytinlik alanlar hedef haline gelmiş; binlerce dönüm zeytinlik ya madenciliğe açılmış ya da yasal korumalardan muaf hale getirilmiştir. Bu durum, hem çevresel adaletin hem de kültürel bir mirasın yok edilmesi anlamına gelmektedir.

Bu tabloya rağmen yasa, tarımsal üretimin iklimle uyumlu hale getirilmesine dair bir vizyon ortaya koymamaktadır. Yasa tasarısında Tarım Orman Bakanlığının zaten asli görevleri olan konular genel geçer bir şekilde ifade edilmiş, hiçbir somut adım planlanmamıştır.  

Gerçek bir iklim yasası şunları içermelidir:

·        Endüstriyel tarımdan doğayla uyumlu tarıma geçiş için teşvikler, eğitimler ve destek mekanizmaları oluşturulmalıdır.

·        Yerel tohumlar ve gıda egemenliği yasal güvence altına alınmalıdır.

·        Suyun tarımsal kullanımı iklim dostu hale getirilmeli, damlama sulama ve ürün deseni planlaması zorunlu hâle getirilmelidir.

·        Küçük çiftçiler, kadın üreticiler ve göç riski altındaki kırsal bölgeler için iklim uyumu planları hazırlanmalıdır.

·        Tarımsal üretim sadece ekonomik değil, aynı zamanda ekolojik bir mesele olarak ele alınmalıdır.

·        Fosil yakıt projeleri ve enerji yatırımları nedeniyle tarım ve orman alanlarının geri dönüşümsüz bir şekilde tahrip edilmesine son verilmelidir.

İklim Kanunu, Yaşam Hakkını Savunmalı

Bizler, doğanın ve insanın geleceğini birlikte savunanlar olarak, göstermelik değil; adil, şeffaf ve bilimsel temelli bir iklim yasası talep ediyoruz.

Kanun, yalnızca emisyon hesaplarına değil, toprağa, suya, çiftçiye, ormana, havaya ve kuşa bakmalıdır.İklim mücadelesi, aynı zamanda bir yaşam mücadelesidir.

Kamuoyunu “Emisyon Ticareti” adı altında dayatılan bu aldatmacaya karşı çıkmaya; bilim insanlarını, emek ve çevre örgütlerini birlikte mücadeleye çağırıyoruz.

İklim adaleti piyasa ile değil, mücadele ile kazanılır! 16.04.2025

 

                              TARIM ORKAM-SEN MERKEZ YÖNETİM KURULU