TARIM PLAFORMU BASIN AÇIKLAMASI
11 Ekim 2024
DAHA İYİ BİR TARIM MÜMKÜN!..
ÜRETİMİN DESTEKLENMESİ, VERİMLİ TARIM
ARAZİLERİNİN KULLANILMASI İÇİN ARTIK DAHA GERÇEKÇİ ADIMLAR ATILMALIDIR.
Dünyada pandemi, savaş, deprem, iklim değişimi, ekonomik
kriz gibi olağanüstü ortamlarda ülkelerin gıdada kendine yeterliliğini sağlamaya
yönelik korumacı tarım politikaları yeniden gündeme gelirken; ülkemizde
bütüncül olmayan; yetersiz önlemlerle piyasanın tümüyle yerli ve yabancı sermayeye
bırakılması, tarım ve gıdada yaşanan sorunları büyütmektedir.
Ülkemizin yüksek tarımsal potansiyeline karşın bugün
üretim-pazarlama-tüketim boyutlarında yaşadığı ciddi sorunların temel nedeni,
yanlı ve yanlış politika tercihleridir. Ülkemizde yaşanan ciddi sorunları hızla
çözmek yerine, politik çıkarlar doğrultusunda üreticiye sunulan süslü vaadler ile üreticinin karşılaştığı gerçekler çok
farklı bir boyuta ulaşmıştır.
Meyve ve sebzelerde genel anlamda kendimize yeterliyken, stratejik bitkisel ve hayvansal ürünlerde kendimize
yeterli değiliz ve buradaki arz açığı sürekli olarak ithalat ile giderilmeye
çalışılmaktadır. Üretici, üretim maliyetlerinin yüksekliği ve ürün fiyatının
baskılanması sonucu kar edemeyince, bitkisel üretimde olduğu gibi hayvancılıkta
da sektörden çekiliyor. 2020 yılından bu yana, özellikle son üç yılda süt
üretimimiz 2 milyon ton, hayvan varlığımız 1 milyon baş sığır, 5 milyon baş
koyun azaldı. SGK’ya kayıtlı çiftçi sayımız geriledi. Nüfus artışına karşın üretimin azalması
gıda güvenliği ve gıda güvencesi açısından çok ciddi bir tehlikededir.
Kar eden, önünü
gören, sosyal güvencesi olan hiçbir çiftçi, üretici eylem yapmaz, aksine
üretimi artırır. Yüksek üretim maliyetlerine karşın, yetersiz
ve geç ödenen destekler ile maliyetin altında kalan alım fiyatları nedeniyle
çiftçilerimiz bu yıl hasat ettiği hemen hemen tüm ürünlerden zarar etti. Ülkemizin doğusundan batısına
üretim yapan tüm çiftçiler, geçmiş yıllarda yaşadığı mağduriyetleri
atlatamamışken, bu yıl da zarar ettiği için ürünleri tarlada bırakarak, bedava
dağıtarak, çöpe atarak, sokağa dökerek, yaptıkları eylemlerle yüksek sesle bu
mağduriyetlerini dile getirdi. Bu durum yetmezmiş gibi kredi kullanan öz
sermayesi yetersiz çiftçilerimizin bankalara, tarım kredi kooparatiflerine ve
bayilere toplam borcu yaklaşık 900 milyar TL’ye ulaşmıştır. Borç için ipotek
zorunluluğu ise haciz ve icrayı peşinden getirerek çiftçilerin üretim
alanlarını ve araçlarını kaybetmesine neden olmaktadır. İktidar, çiftçi
eylemleriyle somutlaşan bu çığlığı görmezden gelemez. Bilinmelidir ki, dışa
bağımlı tarım politikaları ile kendi üreticisine sahip çıkmayarak, haklarını
vermeyerek, verimli tarım arazilerini sermayeye peşkeş çekerek, üreticileri ve
tüketicileri karşı karşıya getiremezsiniz. Kendi üreticisini somut olarak
desteklemeyen ve en düşük fiyatlarla bir yıllık emeğini boşa çıkaranlar, yeni
modellerle sanki bir lütuf çalışması yapmış gibi göz boyamaktadır.
Geçtiğimiz günlerde açıklanan bitkisel ve hayvansal
üretimde yeni destekleme modelinin yasal dayanağı olan ve 5 Nisan 2023 tarihli
Resmi Gazete’de yayımlanan 7442 sayılı “Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile Tarım Kanunu’nda yapılan değişiklikler
sonrası; tarımsal üretimin Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından planlanması,
Bakanlıkça belirlenen bitkisel üretim, hayvancılık ve su ürünleri ürün veya
ürün gruplarının üretimine başlanmadan önce Bakanlıktan üretim izni alma zorunluluğu,
Bakanlık tarafından belirlenen ürünlerde sözleşmeli üretiminin zorunlu hale
getirilmesi, istenilen ürünü ekmeyen çiftçilere yönelik kademeli cezai
yaptırımlar uygulanması, sözleşmeli üretimde anlaşmazlıklarda dava öncesi
zorunlu arabuluculuk sistemine geçilmesi, ekilmeyen arazilerin Bakanlıkça
kiraya verilmesine yönelik bir dizi yönetmelik yayınlandı.
Yönlendirici desteklerle yaşama geçirilemeyen tarımsal
üretim planlaması yerine gündeme getirilen zorlayıcı ve sınırlı tarımsal üretim
planlaması; güncel olmayan veri, yetersiz personel, eksik karar alma
mekanizmaları, kapsamdaki ürün sayısı, destek ve alım politikalarıyla
uyumsuzluk dahil içeriğinde ciddi sorunlar barındırmaktadır. Oysa, girdi
maliyetlerini düşürüp, destek miktarlarını artırarak ve zamanında ödeyerek,
alım fiyatlarını maliyet üzerinde vererek temel ürünlerde kendimize yeterliliği
sağlayacak şekilde yönlendirici, uzun vadeli tarımsal üretim planlaması yaşama
geçirilmelidir.
Üreticinin sürekli tek taraflı zarar ettiği sözleşmeli
üreticilik modelinin zorunlu kılınması önemli bir sorun alanıdır. Oysa
sözleşmeli üretimde üreticiyi koruyucu düzenlemeler yapılmalı ve süreç sürekli
denetlenmelidir.
Üst üste iki yıl süreyle işlenmeyen tarım
arazilerinin, Tarım ve
Orman Bakanlığı tarafından tarımsal amaçlı olarak sezonluk kiraya verilmesine
ilişkin yönetmelik yayınlandı. Aslında verimli tarımsal arazisi olan ama
ekonomik gücü yetersiz ve kar edemediği için üretici tarafından işlenemeyen
tarım arazilerinin ihale usulü ile dönemsel olarak kiraya verilmesi farklı
birçok soru ve sorunları beraberinde getirmektedir. Öncelikle geçmiş yıllarda
uygulanan kiralamalarda kimlerin çıkar sağladığı, kamu arazilerinin dahi belli
bir süre sonra takip edilmediği için peşkeş çekilen eş dostlara tapulandığını
unutmayalım. Bir yandan atıl arazileri tarıma kazandırmak için %75 hibe
destekli TAKE Projesi yürütülürken, diğer yandan kamu eliyle zorunlu olarak
başkasına kiralanacak olması ciddi bir çelişkidir. Arazilerin ekilebilir ve
kiraya verilebilirliğini tespit edecek komisyon bu konuda ne kadar deneyimli ve
yeterlidir? Rayiç bedel olarak hesaplanacak tutar arazi sahibine ne kadar
destek olacak? İhale usulü kiralama yapılacak tarım arazisinin mahalle ve köy
halkına verilmesinde öncelik nasıl tespit edilecek? Bu sorular yanıt beklerken
aklımıza başka bir soru geliyor. Peki ekilebilir tarımsal arazileri kiraya
vererek üretime kazandırmak isteyen iktidar, neden kendi sahiplerine yeterli
tohum, mazot, gübre, sulama desteği vererek kullandırılmasını sağlamıyor? Arazi sahibi aynı üretim maliyetleriyle zarar
ederken, kiralayan nasıl kar edecek? Sermayeye ucuz üretim ortamı sağlamak istenirken,
yeni anlaşmazlıklara yol açacak bu uygulamanın “yaptık
oldu” düşüncesi bir çözüm değil, yeni mağduriyetler getirecektir.
Tarım Platformu bileşenlerinden TMMOB Ziraat Mühendisleri
Odası, üretim planlaması, sözleşmeli üreticilik, ekilmeyen arazilerin kiraya
verilmesi yönetmeliklerinin iptali amacıyla yargıya başvurdu. Tarım Platformu
olarak sürecin takipçisiyiz.
Yeni mevzuatlar yanında, tarımda destekleme modeli
tümüyle değişerek destekler 2025 yılı sonrasına yönelik ilk kez 3 yıllık dönem
için açıklandı. 2024 yılı için son kez açıklanan destekler genelde yetersiz
kaldı. Ülkemizde toplam tarımsal destek bütçesi yetersizdir. Girdi, ürün ve
konu bazlı destekler hem yetersiz hem de geç ödenmektedir. Bu süreç 3 yıllık
yeni destekleme modeli için de geçerlidir. Yüksek enflasyon ortamında geç
ödenen destek, destek değildir. Üreticinin üretime devam edebilmesi için ürün
maliyetine çiftçi karı ve refah payı eklenerek alım fiyatları açıklanması ve
yeterli alım yaparak kamunun süreci düzenlemesi ve denetlemesi gerekir.
Satın alım gücü günden güne düşerken, biz tüketiciler, tarım
ürünlerini market raflarında ve pazar tezgahlarında yüksek fiyatlarla satın almaya çalışıyoruz. Tarla ile tezgah arasındaki yüksek
fiyat farkına çözüm bulunmazken, yapılan eylemlerden ürünlerin çiftçinin
elinden ne kadar ucuza alındığına tanık olduk. Düşük alım gücünün tüketiciyi fiyatı düşük diye merdiven
altı, sahte, hileli ürünleri almaya yönelttiğini gördük. Yetersiz denetimlere
karşın Tarım ve Orman Bakanlığı’nın açıkladığı son listelerle aslında nasıl
sağlıksız gıda tüketmek zorunda kaldığımızı gördük. TÜİK’in makyajlı enflasyon
rakamlarının arkasında ikdidarın, üreticiyi ve tüketiciyi nasıl kandırdığını da
gördük.
Üretim sorunu çözülmeden tüketim sorunu çözülemez, üretim
ortamı iyileştirilmeden gıda enflasyonu düşürülemez. Üretimdeki, pazarlamadaki ve tüketimdeki sorunlar
sürdükçe, şekilsel destekler verilse de, zorunlu tarımsal üretim planlaması ya
da zorunlu arazi kiralama düzenlemeleri yürürlüğe girse de, 2025 yılı ve
sonrası tarımda ve gıdada çok daha zor geçecektir.
Alım gücünün gitgide zayıfladığı, ekolojinin yok olduğu,
üretimin durduğu politikalarla karşı karşıya olan emekçilerin karşısında; rahat
ve rant için “ben yaptım oldu” dayatmaları ile baskılarına devam eden iktidara
karşı artık sesimizi daha gür çıkarmak zorundayız. Bizler, kazanılmış
haklarımıza, günden güne enflasyon karşısında eriyen ücretlerimize, üretim
gücümüze, toprağımıza, gıdamıza, suyumuza, doğamıza karşı gündeme
getirilen politikalara karşı artık daha güçlü mücadele etmek zorundayız.
Her alanda üretimden ve üreticiden yana politika
tercihleri ile, kamunun piyasayı düzenleme ve denetleme yetkisini etkin
kullanmasıyla ülkemizde tarım ve gıdada yaşanan sorunlar çözülebilir. Yeni dönemde üreticinin alandan
çekilmemesi ya da çekilenlerin yeniden alana dönmesi için beklentilerimiz;
somut önlemlerle artan üretim maliyetlerinin düşürülmesi, yetersiz ve geç
ödenen destekler sorununun çözülmesi, üretim alanında ürün fiyatlarının kamu ya
da şirketler tarafından üretici aleyhine baskılanmaması, tarımsal kredilerin
üretici lehine düzenlenmesi, süregelen girdi ve ürün ithalatın kısıtlanması, iç
piyasada fiyatları düşürme gerekçesiyle ihracat kısıtlamalarına gidilmemesi,
tüketicilerin alım güçlerinin artması, özerk güçlü kooperatiflerle gıda tedarik
zinciri ve pazarlama kanallarındaki tekelleşme sorununun çözülmesidir.
Tarımda yapısal
sorunlar çözülmedikçe, üretim artırılmadıkça, bizleri bekleyen sonuç gıda
güvencesizliği ve dışa bağimlı hale gelmek hatta gıda egemenliğimizi yitirmemiz
olacaktır. Günden güne nüfüsu artan, turizm dolayısıyla gelen konukları
beslemek zorunda olan ülkemiz; her koşulda üreticiyi desteklemeli, üretimi
artırmalı, gıda enflasyonunu durdurmalıdır.
Gücümüzün birlikteliğimizden geldiğini unutmayalım.
Bizler, Tarım Platformu bileşenleri olarak; yaşanan
yakıcı ve yıkıcı sorunların çözümü için bilimsel veriler doğrultusunda ortak
mücadele kararlığımızı kamuoyu ile bir kez daha paylaşıyoruz.
Saygılarımızla.
Serap
BAYSAL
Tarım
Platformu Dönem Sözcüsü