Değerli mücadele arkadaşlarım, Savaşların, katliamların ve ahlaki çöküntünün en üst düzeyde olduğu zamanlardan geçiyoruz. Son yıllarda neo liberal kapitalist sistemin ömrünü uzatmak için çevre ülkelerden merkez ülkelere doğru oluşturulan faşizm, ülkeler arası fiili bir savaşa dönüşmüş durumdadır. Her zaman olduğu gibi savaşta sermaye sahipleri ve emperyalist devletler krizden çıkış hayalleriyle ellerini ovuştururken, halklar ise savaşın yarattığı felaketlerle karşı karşıya kalmaktadır. Kapitalist sistem, krizini aşmak için bugüne kadar küçük ve bölgesel savaşlarla sermayeye alan açarken, 20. Yüzyılın başında olduğu gibi yeni bir dünya savaşıyla toplumların yıkımı üzerinden kendini yeniden var etmenin peşine düşmüştür. Bunun için emperyalist ülkeler, bir taraftan sömürüyü derinleştirirken diğer taraftan uyguladıkları faşizmin dozunu artırmaktadır. Ülkemizde de mevcut iktidar, dünya kapitalist sisteminin uzantısı olarak,tercihlerini iktidarı sermayenin lehine dönüştürmek için her türlü yola başvurmaktadır. Özellikle son yıllarda anayasayı ve yasaları askıya alan iktidar her geçen gün yoksullaşan halkın haklı tepkilerine ve örgütlülüğüne karşı daha fazla baskı uygulamaktadır. Özellikle bilinç düzeyi yüksek örgütlü kadınlara saldırmaları elbette tesadüf değil,politik tercihlerinin bir sonucudur.Geçen aylarda CHP İstanbul il başkanı Canan KAFTANCIOĞLU’na gelen siyasi yasak, HDP millet vekiline pervazsızca “seni çivilerim” diyen polis memurları, ormanıma dokunma diyen İkizdereli kadınlara sıkılan gazlar, “Doğamıza Dokunma” diyen ve zeytin ağaçlarına sahip çıkan Milas’taki kadınlarımıza yapılan ters kelepçeyi reva gören ve kadınlar üzerindeki baskıları normalize eden ve bununla da övünen bir sistemle karşı karşıyayız. Dünya genelinde kadın olarak yaşamanın ne kadar zor olduğunu biliyor olsakda asıl zorluğun Orta Doğuda yaşandığını biliyoruz. İran'da yaşayan 22 yaşındaki MahsaAmini’nin "başörtüsü kurallarına uymadığı" gerekçesiyle ahlak polisi tarafından gözaltında gördüğü işkence sonrası ölmesi hepimizi derinden yaralamıştır. Bu olayın akabinde İran’da ve dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de tepkiler gecikmedi. Böylesi bir olayı protesto etmek için sokağa çıkanların gözaltına alınması, aynı zihniyetin ülkemizde de var olduğunun bir kanıtıdır.Öyle bir İktidar demokratik hak taleplerinde bile bütün direnç mekanizmalarını harekete geçiriyor. O zaman şu soruyu sormalıyız. ÖZGÜRLÜK= Devletlerin Büyük Korkusu mu? Afganistan’da Taliban’ın etkilerinin, İran’dada molla rejiminin çok daha görünür ve yıkıcı olduğu bu dönemde taciz, tecavüz ve kadın kırımına, köleleştirmeye karşı biz örgütlü kadınlar mücadelemizi daha da büyüterek sesimizi yükselterek “kadınlar yalnız değildir” demeliyiz. Kadın düşmanı molla rejimlerinin ve ona özenen zihniyetin yıkılması için biz kadınlar dünya çapında örgütlenmeli; insan hakları ve eşitlik için, barış ve demokrasi için mücadeleyi büyütmeliyiz. Kadınların bedenleri ve hayatlarını tahakküm altına alan patriyarkaları kırmak için biz kadınlar örgütlü, bilinçli ve beraber direnerek yol almak zorundayız. İran’daki kadınların söylediği bir sözü de hatırlayalım: “İnsanları zorla kendi cennetinize götüremezsiniz” Öldürüldük, sokak ortasında öldüresiye dövüldük! İşsiz kaldık, daha da yoksullaştırıldık! Evde, işte, sokakta, emeğimiz yok sayıldı. Açık hedef haline getirildik. Ve Yok sayıldık. Bunun yanında her gün yüzlerce kadın, çocuk ve LGBTİ+ BİREYLERİN psikolojik ve fiziksel şiddet gördüğü, tecavüze uğradığı ya da öldürüldüğünü duyuyoruz. Eril yargı tarafından, öldürülen kadınlar suçlu kılınmak, itibarsızlaştırılmak istenirken, katiller ise korunuyor, cezasız bırakılıyor. Kadına yönelik şiddeti önlemek bir yana, mevcut koruyucu önleyici yasalar uygulanmadığı gibi ilk imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesinden, bir gece yarısı kararnamesiyle sürpriz bir şekilde ayrılan hükümet, kadınları zor ve karanlık yaşam mücadelesinde yalnız bırakmakla kalmamış üstüne “ben bilirim, ben yaparım” kibrinden kaynaklanan göstermelik genelgeler, etkisiz yasa değişiklikleri ile oyalamanın son gelindiği noktada; çocuk istismarcılarını koruyan yargı paketi mecliste yasalaşmış olup, “somut delillere rastlanmadıkça, istismarcının ceza almayacağı” bir iklim yaratılmıştır. Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararının iptali için açılan davamızıtüm kurumlar gibi maalesef bizde kaybettik. Ama mücadelemiz bitmedi ve bir üst mahkemeye taşındı. Biz kadınlar; İstanbul Sözleşmesi’ni kendisine bir tehdit olarak gören siyasi iktidarın baskıcı ve ataerkil zihniyetine asla teslim olmayacağız. Biliyoruz ki kadın cinayetleri politiktir. Yaşamın her alanında kadın mücadelesi ve kadın dayanışması ile eşit ve özgür bir toplumu hep beraber inşa edeceğiz. Yaşam hakkımız için İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmiyoruz! Dünyanın neresinde olursa olsun demokrasi, adalet ve barış çığlıklarını atan ve buna öncülük eden kadınların olduğunu unutmayalım. Her seferinde kadınlar ne istiyor diye soran eril zihniyet ağzıyla konuşanlara şunları söylemek istiyoruz. BİZ KADINLAR NE Mİ İSTİYORUZ; Hiç kimsenin sınıf, din, ırk, dil, cinsiyet, cinsel yönelim nedeniyle ayrımcılığa, ötekileştirmeye maruz kalmadığı; evde, ailede, sokakta, işyerlerinde, sendikalarda, yani yaşamın her alanında eşit, özgür ve şiddetsiz bir yaşam istiyoruz. Toplumsal barış için, toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı bir anlayışı hayata geçirmek istiyoruz. Kadına yönelik şiddete, ayrımcılığa karşı toplumsal cinsiyet eşitliğini savunan İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmeyeceğimizi söylemek istiyoruz. Erkek egemen zihniyeti ve onun hayatımızda açtığı tahribatları tolere etmediğimizi söylemek istiyoruz. İstanbul Sözleşmesini ve 6284 sayılı yasanın etkin uygulanma ısrarımızdan vazgeçmediğimizi söylemek istiyoruz. Çünkü eşit bir yaşam istiyoruz. Ölmek, şiddete maruz bırakılmak istemiyoruz. Faillerin cezasız kalmasını istemiyoruz. Ne giydiğimizin, hangi saatte nerede olduğumuzun sorgulanmasını istemiyoruz. Ve yıllardır mücadeleyle ilmek ilmek kazandığımız haklarımızın elimizden alınmasına izin vermiyoruz! İstanbul Sözleşmesi'nden VAZGEÇMİYORUZ! 01.10.2022 tarihinde İzmir’de yapmış olduğumuz Kadın Meclisimiz; Yaşamın her alanında kapitalist barbarlığa, işsizliğe, sömürüye karşı emek mücadelesi veren; tacize, tecavüze, çifte emek sömürüsüne, tahakküme karşı yükselten, sokakları doldurup barikatları aşan, ormanına, doğasına, yaşam alanlarına sahip çıkan mücadele arkadaşlarımıza ve İran İslam Cumhuriyetine karşı direnen ve bu uğurda hayatını kaybeden Kadınlara adanmıştır. Kararlar: